Geçen yıl izgazete’de kaleme aldığım bir yazının başlığı, “İzmir’e Birkaç Eşek Şart!” idi. Eskişehir’deki ironik bir eşek heykelinden yola çıkarak kaleme aldığım yazının son paragrafını hatırlayarak başlayalım “Kent Yazıları”nın dördüncüsüne:

“İzmirlilerin kullandığı ismiyle “çiğdem”, malum çok tüketilen ve sevilen bir kuru yemiş… Bir ucuz eğlencelik… Sahillerde, parklarda, hemen her yerde tüketilen çiğdem güzel de kabuklarının yere atılması hakikaten iğrenç! Sahillerdeki güzelim çimler çiğdem kabuğu öbeklerinden geçilmiyor. Kordon, Kültürpark deseniz yine öyle… İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yerlere atılan çiğdem kabuğunu önlemeye dönük bir girişimi oldu benim fark edebildiğim; belediyeye ait hareketli reklam-duyuru panolarında uyarıcı film döndürmek… Yetiyor mu? Şekil birde görüldüğü gibi yetmiyor. Dün okuduğum haberden sonra bende şimşek çaktı! İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden de artık Kordon’a, Kültürpark’a, Bostanlı-Karşıyaka ve Göztepe-Güzelyalı civarına birer çiğdem çitleyen eşek heykeli bekliyoruz. Farz oldu artık! Kimbilir belki de bu heykel sözünü ettiğim uyarıcı didaktik filmden daha etkili olur. Ne dersiniz?”

Şaka bir yana, sadece çiğdem kabuğu değil, sahillerde ve parklarda çöpten geçilmiyor. Özellikle naylon poşetler denize de uçuyor ve karabatakların, martıların canına okuyor, denizin eko-sistemine de zarar veriyor.

Hep söylüyorum, hem yurttaş duyarlı olacak hem de kamu kesimi görevini yapacak. Bu alanda kesintisiz sürekli eğitim kaçınılmaz. İşe yuvalardan başlayacaksınız. Okulda devam edeceksiniz. Yurttaş bilinci böyle gelişebilir. Ancak bu eğitim yetişkinler için dışarıya da taşmalı. Yetmediği yerde caydırıcı, mahcup edici yaklaşımlara kadar gidilebilir.

ÇİMLERDE TEMİZLİK İÇİN TANITIM FİLMİ YETMİYOR

Çiğdem için tanıtım filmi döndürmek belediyenin panolarında yeterli çözümü sağlamıyorsa ilave etkinlikler yapılabilir. Örneğin şimdi bahar geldi ve sahiller, parklar hareketleniyor… Büyükşehir ve ilçe belediyelerinin kadın zabıtaları dışarı çıkarılabilir. Çiğdem çitleyenlere birer kağıt torba dağıttırılabilir. Kağıt torbayı veren kadın zabıta belki bir de karanfil verebilir muhatabına, bir iki akılda kalacak cümle kurabilir. Bu eylem ayda bir yinelense bütün sahillerde ve parklarda bayağaı mesafe alınabilir. Bu bendenizin aklına gelen bir çare. Beyin fırtınası yaparak başka çareler de üretebilir yerel yönetimler… Özetle denebilir ki; “Bu sahiller, bu parklar sizin. Evinize sahip çıktığınız gibi sahip çıkın”.

Zabıtalarla güleryüzlü iletişim sadece çiğdem çitleyenlere değil, sahillerde ve parklarda çayını, birasını, meşrubatını içenlere, küçük çapta piknik yapanlara yönelilik olarak da sürdürülmeli. Şimdi başlayacak iletişim ayda bir yinelense eminim İzmir daha temiz ve bakımlı olacak. Kimi yurttaş yediğinin, içtiğinin artığını alıp çöpe atıyor poşet içinde. Kimisi de olduğu yere bırakıveriyor. Etrafa dağılmış, denize uçmuş; umrunda değil! Hepsi İzmirli! İki İzmir ağırıma gidiyor doğrusu. Bu kente kimse kıymamalı. Bunun için iletişimi küçümsememek gerek.

SERBEST BIRAKILAN KÖPEKLERİN TEHLİKESİ VE DIŞKI SORUNU

Sahillerde ve parklarda başka bir ciddi sorun daha var. İyi güzel kedi ve köpek besliyoruz. Hayvan beslemek, arkadaş olmak insanı “insanlaştırır”. Bendeniz de evde kedi, bahçemde köpek besledim, arkadaşlarım oldu. Ailece de hayvanları hep sevdik, hayvanlarımız oldu. Lisedeki köpeğim Reks’le birlikte giderdik okula. Son kedim Carmen’di. Şimdi de 15 yılı aşkındır Bora var hayatımızda; bir su kaplumbağası. Moda’da doğdu, Güzelyalı’lı oldu. Onu da kamplumbağa arabam gibi İzmir’e getirdim.

Hayvanlarla ilgili bahiste demek istediğime geleyim… Birincisi, sahillerde ve kent içinde köpeğinizi gezdirirken asla serbest bırakmayın. Daha geçenlerde Mustafa Kemal Sahil Bulvarı’nda gezinirken bir köpek -hem de küçük bir yaratık- aniden yaklaşıp bacağımı ısırdı! Üstelik sahibinin kontrolundayken… Sahibinin hatası, tasmanın bağlantısını birkaç metre uzun tutması. Bir de tam serbest bırakanlar var. Uyardığınızda, “E, benim köpeğim akıllı, bir şey yapmaz!” Yapıyor. Bana da yaptığı gibi ve gazetelerde de birçok örneğini okuduğumuz gibi. Köpek gezdirenler mutlaka tasmalı gezdirmeli. Tehlike bir yana, bir de dışkı torbası bulundurmalılar. Köpek gezdirenlerin çoğunda dışkı torbası görmüyorum. O yüzden sahillerde ve parklarda ortalık pislikten, kokudan geçilmiyor.

Bu konuda da hem yurttaşın hem de kamunun yapacakları var. Zabıta bu konuda da uygulama yapmalı. Her ay bir kez sahil ve parklarda dolaşılarak dışkı torbası dağıtılabilir, güleryüzle uyarıda bulunulabilir. Sahil ve parklara uyarı levhaları asılabilir. Bir önerim daha var yerel yönetimlere; uygun lokasyonlara etrafı çitle çevrilecek ve hayvanların serbest bırakılabileceği alanlar oluşturulmalı. Hayvanlar serbestiyet ihtiyacını bu şekilde insanlara zarar verme tehlikesi olmadan giderebilmeli. Bu arada kurallara uyan köpek sahiplerinin uymayan köpek sahiplerine uyarılarının da çok etkili olabileceği notunu düşmeliyim.

BARINAK, SU VE YEMEK KABI İSTASYONU

Toplumca kediyi de severiz. İzmir’de de kediden geçilmiyor. Bu konuda sıkıntı şu, yerel yönetimler sahil ve parklar yanında kentin uygun lokasyonlarına kedi ve köpekler için su ve yemek kabu istasyonları yapmalı. Bunun örnekleri var, çok da zor değil yapmak. Bunu yapmadığınız zaman ne oluyor? Yurttaş uyduruk su kapları yapıyor, yiyeceklere de poşetlerle yerlere bırakılıyor. Bu da hiç hoş değil. Aynı zamanda yerel yönetimler uygun lokasyonlara kedi ve köpek barınağı da yapabilir, Yurttaş yere yatak yorgan, karton vb. atmaktan kurtulur!

Buradan bir ev ödevi daha vermek -İzmirliler adına- farz oldu. Bendeniz sırça köşkte değilim. Olmaktan da hiç hazetmem. Yurttaşla çok iç içeyim. O yüzden yurttaşın, İzmirlilerin üzerinde durmamı istediği hususları mantıklı olduğu ölçüde paylaşmaya özen gösteririm, dikkate alırım.

Hadi bakalım kolay gelsin… İzmir Büyükşehir ve küçük şehir belediyeleri; iletişim birimlerinizle eğitime, yayına… Kadın zabıtalarınızla sahillere, parklara, caddelere… Belediye başkanlarının yerinde olsam zabıta olmayan kadınları da üst düzey yöneticiler de içinde olmak üzere çıkarırım dışarıya ayda bir. Muhtarlarla da, sivil toplum örgütleriyle de işbirliğine… Kent Konseyleri? Siz de harekete geçin bir zahmet. Kente değer katacak, kentteki hayata değer katacak çalışmalara yönelebilirsiniz pekala. İzmir’e dönük dernekler, vakıflar… EBSO, İZTO… Hayvanseverler… Hepinizin yapacakları vardır.

İzmir’e değeceğini düşünüyorum. İzmir’e, hepimize iyi geleceğini düşünüyorum yapılacakların.

Ya sizce?