En son ne zaman yeni bir yazar keşfettiniz? Adını çok duyup da ilk defa okuduklarınızdan bahsetmiyorum ama. Adını pek de duymadığınız, bir şekilde karşınıza çıkmış, popüler veya klasik okuma listenizin dışında da olsa listeye en ön sıradan giren yeni bir yazar…
Okuma listelerimizi oluştururken neleri dikkate aldığımızı düşünüyordum. Hatta birçok davranışımızı ve tercihlerimizi şekillendiren etkenleri, önyargılarımızı, iyi ve kötü algılarımızı… Bunları düşünürken beni de çok etkilemiş, kalıplaştırdığınızı hiç düşünmediğiniz düşüncelerinizin farkına varmanızı sağlayacak bir kitap geldi aklıma, size önce onu hatırlatacağım.
Ege Üniversitesi’nde yüksek lisansımı yaparken gündelik hayatımızın sosyolojisini konuştuğumuz, televizyondaki dizilerden, yarışma programlarına, iş yaşantılarımızdaki olaylardan gazete manşetlerine kadar tartıştığımız dersimizin kitaplarından biriydi Cehenneme Övgü. Gündüz Vassaf’ın bu, zaman zaman açılıp okunası kitabı eleştiri oklarımızı tamamen kendimize ve yaşantılarımıza doğrultuyor, gündelik hayatımızın alıştığımız rutinlerini, doğru bilinen, gelmiş geçmiş kabul görenlerini masaya yatırıyordu. Belli ki Ahmet Hocam (Talimciler) büyük resmi bize farklı açılardan okuturken bu kitabı da okuma listesine alarak iç resmimizi de çıkarmamızı ve farklı açılardan, alışmadığımız gibi düşünmemizi istiyordu.
Alışmadığımız gibi düşünmek zor. Çünkü zihin tekrarları seviyor, öğrenip otomatik pilottan anlatmak, durumları belli olaylarla eşleştirmek ve ezberden tepkiler vermek her zaman zihnin daha çok işine geliyor. Hal böyle olunca, üstüne bir de senelerin doğruları ve alışkanlıkları eklenince zihnimizin sütunlarını sarsmak daha güç oluyor. Oysa bu sütunların azıcık sarsılması; hepimizin biricik özellikleriyle kendi otantikliğini yaşadığı, yaşamaya çalıştığı bu dünyada birbirimizle iletişimimizin iyileşmesi ve birbirimize açtığımız alanların artması adına epey faydalı.
Gündüz Vassaf’ın İngilizce olarak kaleme aldığı kitap çeşitli kavramlardan günlük yaşantılarımıza, sözcüklerden evlerimize, delilikten kahramanlığa, bilgi toplumundan sanata, çocuklardan aşka birçok konuda gündelik hayatta totaliterliğimizin izini sürüyor. Oldukça zihin açıcı!
Kitap popüler kültürün yükselmeye başladığı 90’lı yılların başında yayımlanmış; içindeki makaleler ise 80’lerde kaleme alınmış. O günden bugüne otuz yıldan fazla zaman geçti. Popüler kültür kendi ikonlarını yarattı, yok etti, yenilerini ortaya çıkardı. Bilginin yayılımı ve kolay erişimi emeği değersizleştirirken iyiyle kötünün, kaliteliyle vasatın ayrımını güçleştirdi. Bizler de daha görünür ve bilinir olan şeylerin peşinden yürümeyi seçtik, çünkü işimiz çok, zamanımız yoktu.
Zamanla bize zevk veren şeylerden uzaklaşmaya başladık, başka şeylere alışıp yenilikleri mutlak doğrularmış gibi kanıksadık. Değişim bazen yavaş bazen o kadar hızlı oldu ki hem en iyi hem en tehlikeli yeteneğimiz olan adaptasyon bizi belki farkında olmadığımız davranışlara sürükledi ve hiçbir şeyi kaçırmamaya çalışırken bize zevk veren incelikleri, ufak görünen büyük ayrıntıları kaçırmaya başladık. Ne dersiniz?
Bilginin bu derece kolay ulaşılabilir olmadığı zamanlarda Alsancak’ta İletişim Kitabevi’ne giderdik. Üst kattaki kafede geçirdiğim zamanlara eklenen en güzel zamanlar aşağıda kitap raflarının arasına daldığım vakitlerdi. O günkü ruh durumuma göre rafta gizli kalmış kitapları bulur çıkarır, arka kapak yazılarında ruhumla eşleşenleri satın alırdım. Böylelikle keşfettiğim ve onlar yazdıkça peşlerini bırakmadığım yazarlar oldu, izini kaybettiklerim de.
Şimdi kitaplarımı seçerken o eski günlerdeki gibi sık vakit geçiremiyorum rafların karşısında. Ama hâlâ hiç aklımda olmayan kitaplarla karşılaşmak iyi geliyor.
Cehenneme Övgü’yü okursanız onun hangi düşüncelerinizi sarsacağını bilmiyorum ama sarsılmak iyidir. Alışkanlıkların dışında düşünmek, bize sunulanı neden sunulduğunu düşünerek değerlendirmek, kendi düşüncelerimizi ve estetik zevkimizi oluştururken ana akımın dışına çıkabilmek, alternatifleri değerlendirebilmek, yeni fikirlere yer açmak… Belki okuma alışkanlıklarımıza da bu şekilde bakmanın zamanı gelmiştir.
Kim bilir belki bu hafta sonu adını hiç bilmediğiniz bir yazarın kitabı sadece arka kapağından size dokundu diye yepyeni bir serüvene sürükler sizi…