Olağanüstü Hal uygulamasının başlaması ile gündemimizden düşmeyen birkaç kelimeden biri Kanun Hükmünde Kararname yani KHK olmuştur.
Aslına bakarsanız, Kanun Hükmündeki Kararnamenin ülkemizdeki uygulaması 1876’lı yıllara kadar uzanıyor.
Hükümetler neden KHK’ye başvururlar?
Bu soruya isterseniz ne zaman başvururlarla cevap verelim. Özellikle mecliste tartışılması aşamasında toplumda muhalefetin oluşabileceği düşünüldüğünde ya da Meclis’in bypass edildiğinde KHK’lerin özellikle uygulandığını belirteyim.
AKP Hükümeti, OHAL uygulamalarından önce özellikle memurlarla, bankaların özelleştirilmesi ve SSK’yla ilgili değişiklikleri yaparken bu yöntemi kullanmıştı.
’80 Askeri Darbesi ile başlayıp, AKP’nin iktidar olduğu 1980-2002 yılları arasında 511 KHK çıkarılmıştır. T.Özal’ın Başbakanlığı döneminde “ ucuz emek cenneti” yaratma felsefesi ile 186 KHK çıkarılmıştır.
Aslında tüm hükümetler “KHK’cidir” ifadesi abartı değil tamda yerinde bir ifadedir.
AKP Hükümetlerinin çıkardığı KHK sayısı ne kadar 60 civarında gibi görünse de 160 yasa da 260’a yakın değişiklikle önemli yapısal değişimleri KHK’ler aracılığıyla gerçekleştirdiği gerçeğini gizlemesi olanaklı değildir. Yani bu sayı ve yapısal değişiklikleri bir bütün olarak değerlendirmek gerekirse AKP tam bir KHK diktatörlüğüdür.
***
3 ay uygulanacağı belirtilen OHAL uygulamasının, ilk 45 gününde, ilki 20 Temmuz 2016 olmak üzere sonuncusu da(şimdilik) 24 Ağustos’ta olmak 20 tane KHK çıkarıldı. Neredeyse her iki günde bir olmak üzere bir tane KHK çıkarıldığı görülüyor.
15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası çıkarılan, 670 ve 671 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’lerin altı çizilmesi gerekmektedir. Bu düzenlemeler sonucunda yüzbinin üzerinde memur hakkında soruşturmalar başlatıldı. Bu soruşturmalar sonucunda onbinlerce memur açığa alınırken, binlercesi de meslekten men edildi.
“FETÖ” terör örgütüne yönelik olduğu belirtilen soruşturmalarda, açığa alınanlar arasında KESK’e bağlı sendikaların üyeleri de bulunuyor.
Solcu, Alevi, Laik, Atatürkçü kimlikleri ile daha önce fişlenen ya da bilinen bu kişilerin açığa alınış nedenleri de traji-komiktir. Açığa alınanların önemli bir kısmı Bank Asya ya da dershane ve okullardaki ticari işlemleri gerekçe gösterilmektedir. Bu işlemlerin bir kısmı çocuğunun okul harcını havale etmesi, bireysel emeklilik işlemi yapması, bir zamanlar tüm siyasi cenahın çocuklarını gönderdiği dershanelere gitmesi ya da işsizlikten o okul ya da dershanelerde çalışmak zorunda kalmasıdır.
Buradan bir kere daha ifade edelim, sapla samanı birbirinden ayırt etmeniz gerekiyor. Hukuksuzluk yayıldıkça keyfi uygulamalar fazlalaştıkça durum içinden daha da çıkılmaz hale geliyor.
Bölgesel OHAL’in uygulandığı ‘90’lı yıllar hem çatışmaların yoğunlaştığı illerde hem de ülke çapındaki yansımaları bakımından, Korku Cumhuriyeti olarak tanımlanırdı.
Bugün “FETÖ” terör örgütü bahanesiyle başlayan uygulamalar tam bir cadı avına dönüşmüştür. İktidara muhalif olan kesimler açıkça terörize edilmektedir.
En son dünyaca tanınan edebiyatçı-yazar Aslı Erdoğan’ın tutuklanması ve 1 Eylül Dünya Barış Günün Mitinglerinin yasaklanması baskı zincirinin son halkalarıdır.
Uygulamalar göstermektedir ki Korku Cumhuriyeti’nden, Korku Diktatörlüğüne hızla adım atılmaktadır. Altı boşalan, uluslar arası arena da gittikçe yalnızlaşan iktidarın gidişatı gidişat değildir!