Uzun bir yürüyüşün ardından, İstanbul Maltepe Meydanı’nda son bulan Adalet Yürüyüşü tartışmasız şimdiden dünya tarihine çoktan geçti.
CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun, 25 yıl hapis ceza alması, ardından cezaevine konması Adalet Yürüyüşü başlatan Kemal Kılıçdaroğlu içinde bardağı taşıran son damla oldu.
Adalet Yürüyüşü hakkında, başta ‘yeni mi aklınıza geldi’, ‘daha önce niye yapmadınız’ söylemleri arasında başlayan eleştiriler, atılan her adımda toplumun her kesiminden ‘amasız’, ‘fakatsız’ destekler artınca cılız kalmaya, hatta karşılık bulmamaya başladı.
AKP’nin 15 yıllık iktidarı süresince o kadar çok adaletsizlik o kadar çok öfke birikmişti ki her adaletsizlik Adalet Yürüyüşü’ne bir adım oldu.
Güvenpark’ta başlayıp, Maltepe’de son bulan 450 kilometrelik yol, 700 bin adımla aşıldı. İktidar ve iktidar güdümündeki havuz medyası ilk günlerde küçümseyip hafife alan, sonra lütufa dönüştüren söylemleri, birkaç kışkırtıcı girişim ve mafya bozuntularının tehditleri yürüyüşe olan desteğin sadece büyümesine yaradı.
Toplumun her kesiminin adaletsizlik karşısında büyüyen öfkesi ve yeterince tepki gösterilememesi halkın canına tak etmiş, sözün tam anlamıyla bıçak kemiğe dayanmıştı.
Neredeyse her hak arayışının ‘terör eylemi’ her hak arayanın ‘terörist’ ilan edildiği bir dönem de yaratılmak istenen korku krallığı artık dayanılmaz hal almıştı.
450 kilometrelik yolda atılan her adım da toplumun her kesiminden çığ gibi büyüyen desteğin ardında yatan gerçekte tam anlamıyla buydu. Haksız yere gözaltına alınıp tutuklanıp hapse atılan gazeteciler, milletvekilleri, baskı altına alınan aydınlar-sanatçılar, tacize tecavüze uğrayan kadınlar, grevleri yasaklanan, toplu sözleşmeleri yok sayılan işçiler-emekçiler, KHK’larla ihraç edilenler yani haksızlığa uğrayanlar ordusu yürüyüşe geçmişti.
Yürüyüşe desteğin büyümesiyle birlikte iktidarın rahatsızlığı da arttı. İktidarın Aktrolleri devreye girerek, yok “İstanbul’a sokmayacaklar’, yok ‘Kılıçdaroğlu’na suikast yapacaklar’ karşı propagandasına dönüştürdüler.
Tüm karşı propagandalara rağmen, İstanbul’a 90 bine yakın kitle desteğiyle giren Kılıçdaroğlu, sadece iktidarın değil yandan yamaçtan tüm eleştirilere de cevap vermiş oldu.
9 Temmuz Pazar günü yapılan o tarihi mitinge katılan bir kişi olarak söylüyorum. Alandaki fotoğrafta görünen 2 milyonu aşkın yurttaşın dışında alana giremeyen yüzbinlerce yurttaş Maltepe Meydanı çevresindeydiler.
Herkes hep bir ağızdan ‘Hak Hukuk Adalet’ sloganını haykırıp, korku duvarlarını yıkmanın gururunu taşıyordu. Maltepe Meydanı, Adalet Meydanı’na dönüşmüş haksızlıklara, hukuksuzluklara dur diyen milyonların tek ses tek yürek oluşuna tanıklık ediyordu.
700 bin adımın ardından kürsüye gelen Kılıçdaroğlu’nun söyleyecekleri, yürüyüşü kadar önemliydi. Altını çizerek notlarımı aktarmak istiyorum. Konuşmasında aktardığı 10 maddelik manifestonun birçok maddesi, sokakta, kahvede, işyerinde her duyarlı yurttaşın, çevrenin söylediklerinin bir bütünüydü, önemliydi.
‘Halkın ve Sarayın iki 15 Temmuz vurgusu’ söylemi, şehit ve gazilerin iktidar tarafından ayrıştırılması söylemiyle birleştirmesi vurucuydu. Kılıçdaroğlu ve CHP’nin resmi söyleminde çok duymaya alışık olmadığımız ‘eşit yurttaşlık’ söylemi, ‘bir arada yaşam’ ifadesiyle bütünleşince tam adresini buluyordu. Kılıçdaroğlu’nun, 9 Temmuz başlangıç söylemi, sokaktaki hak, hukuk adalet arayışının devam edeceğini bastıra bastıra söylemesi herhalde sadece benim değil milyonların duymak istediği söylemlerdi.
Fakat hiç kimse, ne Kılıçdaroğlu’na, ne de CHP’ye farklı misyonlar yükleyip, farklı beklentilere girmemelidir. Hele de siyasal olarak rakip olanların böyle bir beklentiye girmesi hiç de doğru olmaz. Hem yürüyüşün her adımında hem de Maltepe Meydanı’ndaki söylem sosyal, hukuk devletinin olmazsa olmazlardır. Toplumun her kesiminin adalet kesişmesidir. İşte bu yüzden çok önemlidir. İşte bu yüzden iktidarın kimyasını bozmuştur.
Miting sonrası tartışmaların sayı tartışmasına döndürmeden, 10 maddelik manifestoyu tartışmak onu hep birlikte hayata geçirmemiz gerekiyor.
Kılıçdaroğlu’nun da kürsüden tekrarladığı gibi ‘Cesarette bulaşıcıdır’, şimdi daha cesur olma günüdür. Mao’nun Uzun Yürüyüş sırasında söylediği sözüyle yazıma son noktayı koyayım; “Geri dönmeyin, yolculuk her zaman tahmin ettiğinizden daha uzun sürer.”