Anneciğim hayattayken ve yazın bende kalırken her sabah Müge Anlı sesiyle uyanır delirirdim.
Zaten sabahları afyonu patlamamaya endeksli bir kadın olarak evin içinde o bağırış çağırış seslerine katlanamazdım.
O avaz avaz sesle uyanınca, "Bu kadın neden sabah sabah milletin kanını donduracak hikayeler anlatır?" diye homurdanırdım.
Meğer annem, beni farkında olmadan Türkiye'nin karanlık gerçeklerine hazırlıyormuş. Bir nevi "Hayata dair sertifikalı eğitim" almışım da haberim yokmuş.
***
Annem de genelde bana kıyamazdı. Mesela arabasına ne zaman binsem avaz avaz radyo açık olurdu. “Anne bu ne?’’ dediğimde hemen kapatırdı.
Ama Müge’nin programına laf ettiğimde hiç hatır falan tanımazdı: “Karışma, takip ettiğim bir konu bu!” derdi.
Sonra anneciğim gidince içime ruhu kaçtı. Ben de artık her sabah Müge Anlı diye uyanıyorum.
Çünkü o program bu ülkenin vahşiliğini, sapıklığını normalleştirmiyor, olanı ortaya seriyor.
Bu program ayrıca benim için kişisel olarak bir ilavede daha bulundu…
Çeşitli manyaklığıma bir de septisizm ekledi!
Ya da daha dürüst olayım septik tarafım daha da alevlendi.
Artık şüphecilik deyince de ben!
***
Bu olay olalı bir iki yıl oldu… Size anlatmadım.
Anlatayım: Sokakta bir ev var, geleni gideni yok ama bahçede kocaman bir limon ağacı var.
Benim yıllardır üzerine titrediğim 7 veren limonu benimle dalga geçer gibi yılda 7 limon bile vermezken, o metruk evin limon ağacı delirmiş gibi ürün veriyor.
Yalan yok, ben de arada evin demirlerini aşıp o limonları topluyorum.
Hayır, çalmıyorum… Dediğim gibi eve gelen giden yok. Zaten ben geç kalırsam komşular patlatıyor dalları!
***
Bir gün yine atladım bahçeye birkaç limon toplayacağım… Bir baktım bakımsız bahçede tam bir insan boyunda tümsek… Üstelik taze toprak!
Bildiğin biri mezar açmış!!!
Elim ayağım titredi, aklıma Müge’de izlediklerim geldi.
Hemen polisi aradım, dedim ki komşunun bahçesinde galiba birini gömmüşler!!!
Yemin ederim 5 dakika geçmedi. Sivil bir araç geldi, içinden iki sivil polis! indi.
Dedim ki ben çağırdım sizi…
Dediler ki nerede o gömü?
Gösterdim.
İki polisten uzun boylu, kovboy çizmeli olanı dedi ki “Küreğiniz var mı?”
!!!
Dedim ki, var…
Getirir misiniz dedi…
Koştum eve koca küreği aldım koştum getirdim, şaşkın ve nefes nefese…
***
Başladılar kazmaya…
Dedim ki gerçekten şimdi mi kazacaksınız???
E, onun için geldik, dediler…
Ben çok CSI dizisi seyretmişim, zannediyorum ki, olay yeri inceleme gelecek, sarı şerit çekecek falan…
Çatır çutur kazmaya başladılar.
İki polis bir de ben…
O sırada diyorum ki, ulen şimdi ceset çıksa benim saçım üzerine düşse, demezler mi bunu sen mi öldürdün, aha bu kürekle mi gömdün?
Yusuf yusufum…
Hay diyorum elim kırılaydı da aramasaydım. Bana ne?! Kimi paket ettilerse ettiler!
Neyse o tümseğin altından kimse çıkmadı.
***
Bu yazının önermesi polisi yermek de değil…
Ya da bir şüphe duyduğunuzda kulağınızın üzerine yatın da demiyorum.
Düştüğüm saçma hal bir tarafa yine böyle bir olayla karşılaşsam, yine susmam.
Suç oranı bu kadar yüksek bir ülkede üzerimize düşen budur.
Sabah programı diye küçümsenen suç programlarını izleyince şunu da gördük: Emniyet güçleri kendi inisiyatiflerini de kullanıp ellerinden geleni yapsa da ya savcının iddianamesi ya da hakimin kararı onların insani, mesleki motivasyonuna ket vuruyor.
İspiyonculuk değil ama sonuna kadar destek olacağımız: Hak, hukuk adalet!