Malefiz’e Sevgiler
Uyuyan güzel masalına kötünün gözünden baktınız mı hiç?
2014 yılında Uyuyan Güzel hikâyesinden esinlenerek kurgulanan Malefiz, aynı kadroyla bu yıl yeniden izleyicisiyle buluştu. Daha önce, insanlığın ihanetleriyle intikam alarak başa çıkmaya çalışan Malefiz, yeni serisinde gözünü güç hırsı büyümüş kraliçenin planlarıyla mücadele ediyor. Malefiz: Kötülüğün Gücü filmi iyi –kötü, savaş-barış gibi bir çok kavrama farklı yaklaşımı ile kendisine yeni bir yol açtı. Bu tarz yapımları çok önemli buluyorum. Çünkü sürekli belli sınırlar içerisinde dinleyip bildiğimiz masalları, o sınırların dışına çıkararak insanlığa muazzam mesajlar veriyorlar.
Uyuyan Güzel masalında kralın kızına yaptığı büyü ile prensesin 16 yaşından sonra sonsuz uykuya dalmasına sebep olan Malefiz’i kötü bir cadı olarak kabul etmiştik. Başrolünü Angelina Jolie’nin oynamış olduğu filmde ise masalın kötü perisi ya da cadısı Malefiz, hikayedeki kötü tarafın aslında iktidar delisi erkekler olduğunu anlatmıştı bize 2014 yılında. Ve seyirciye, uyuyan güzelin üstündeki büyünün bozulması için gerekli olan gerçek sevginin, masalda anlatıldığı gibi prensin öpücüğünde olmadığını göstermişti. İlk yapımda izleyenler hatırlar, prensesi öperek laneti bozan, kötülüğünün içinde iyiliğini de muhafaza ederek prensese bir anne sevgisiyle bağlanan Malefiz’in ta kendisiydi.
Karakterin içinde yer alan iyinin ve kötünün verdiği savaşın mükemmel dengesiyle, monotonlaşmış hayatlarımızdan kaçıp içine sığınabileceğimiz kusursuz bir masal dünyası bu yapım. Bir kadının ne kadar kırılgan olduğunun aynı zamanda ne kadar güçlü olduğunu anlatırken “iyi ve kötü”ye dair alışılagelmiş tüm kalıplarımızı yerle bir etti. Filmin bu ay gösterime giren ikinci serisinde Malefiz, gözünü iktidar ve güç hırsı bürümüş prensesin üvey annesi kraliçeyle mücadele ederken, savaş ve barış kavramlarını da sorgulattırıyor. Malefiz’i ve onun ülkesi Moors’u kendi halkına korku dolu hikayeler ile anlatan, onları halkının gözünde düşmanlaştırarak ülkesini savaşa hazırlayan kraliçenin esas amacının, kendi iktidarını korumak ve kendine denetlenemeyen bir güç yaratmak olduğu gerçeğini görüyoruz. Farklılıkları bir savaş meselesi haline getirenlerle, farklılıklar zenginliktir diyerek birleşerek büyümek isteyenlerin mücadelesinde kazananlar ise barışı savunanlar oluyor filmin sonunda.
***
Geçtiğimiz hafta 42. İstanbul Maratonu vardı. Profesyonel koşucuların yanı sıra o maratonda binlerce iyilik koşucusu da yer aldı. Çocuk, doğa, eğitim vb. birçok toplumsal konu alanında mücadele veren birbirinden değerli sivil toplum kuruluşlarına bir nebze katkıda bulunmak amacıyla attılar adımlarını iylik koşucuları. Ben otizmli çocuklarımız için koşanlardandım. Farklılığı, kendi çocuklarına düşman eden Aksaray’daki velilerin aksine zenginlik olarak görenlerdenim. Muhteşem bir organizasyona tanıklık ettik, başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmak üzere emeği geçen herkesi kutluyorum.
***
Diliyorum bu hafta, yeni intihar haberlerini duyacağımız bir hafta olmaz. Önce İstanbul’da ardından Antalya’da dört kişilik aile canına kıydı. İkisi de siyanürle. Bir köşe yazarı evindeki kitaptan dem vurdu, bir diğeri siyanür yasaklansın dedi. Bir vatandaş Boğaziçi Köprüsü üzerinden atlayarak intihar etti, Ankara Kızılay'da ise vatandaşın biri intihar etmek için çatıya çıktı. Çözümü siyanürünü yasaklamada arayanlar, köprüleri ve çatıları da mı kapatacaklar acaba.
Kimler iktidarını korumak için her türlü kötülüğü yapabilir, kimler barış için acılarından vazgeçebilir, aslında hiçbir şey ve hiç kimse göründüğü gibi olmayabilir. Öğretilerin çoğu evet pencere camı gibidir. Arkasındaki gerçeği görseniz de, cam sizi gerçekten ayırır. Camı aralamak isteyenlere tavsiyem, Malefiz’i izleyin.