Merhaba Salâh Bey,
Size ilk şiirlerinizin pırpırlandığı yerden, İzmir’den yazıyorum.
Aa, bak sen, yine karımkarışık oldu her şey!
Mektubun başına her oturuşumda oluyor bunlar:
Size de diyeceklerim var, yazmaya duruşumun nedeni de bu zaten ne ki yazacaklarımın her biri bir yandan çıkıp gelince, birbirini kovmaya yeltenince her şey karmakarışık oluveriyor. Ben de boş veriyorum, “Ne haliniz varsa...” diyorum, masamda sabırla sırasını bekleyen kitaplardan birine uzanıyorum. Bakalım, “Nezleli Karga” iyileşmiş mi? Derken ortalık duruluyor, herkes sırasını bilir oluyor sanki.
Bakın daha girişte bana sizden armağan bir sözü, “ne ki”yi buyur ettim bile mektubuma. Bir de sizin “pırpır”a benim “karımkarışık” lafımı yapıştırdım.
Bu satırları yazınca öykücü arkadaşım Yıldız İlhan düştü aklıma. Kısa süre önce radyo programım “Edebiyat Durağı”na konuk olmuştu. Son kitabı “Şıngır Mıngır Tepecik”ten açılınca söz, “Kitabın adındaki ikilemeyi sevgili Salâh Birsel’den ödünç aldım.” derken gözlerinin içi gülüyordu.
Hemen şuracığa iliştirivereyim; okunmaktasınız Salâh Bey, aradan geçen onca yıla karşın aranmakta, sorulmakta ve ilgiyle okunmaktasınız. Söyleşilerde, konferanslarda, edebiyat etkinliklerinde söze buyur edilmektesiniz. Yeni yayıneviniz -yazdıklarınızın tamamından haberli olmasa da- kitaplarınızın bir kısmı yeniden basıldı. Görseniz siz de beğenirdiniz onları.
İnsanlar merak da etmez oldular, doğru bilgiye itibar edeni de mumla arar durumdayız. Artık her şey el kadar telefonlara sığdı. Gereksiz ne varsa arama motoruna bir “alo” çekenler, gerektiğinde akıllarına bile getirmiyorlar bu ipucu kaynağını. Bilerek söyledim “ipucu kaynağı” lafını. Her ne arasanız internette, doğrulanmaya muhtaç. Bir dert de şu: Bugün hayatta olmayan birçok şairin her gün yeni bir şiiri çalıyor kapımızı. Yo, hayır; dosyalarından çıkmıyor. Birileri onun adına bir şeyler uydurup altına da imzasını yapıştırdı mı, tamam. Oturup özel olarak bakmadım ama sizin için de sizin olmayan dizeler dolaşıyor olabilir şu “internet” denen gayya kuyusunda.
Memleketin (dünyanın) hali mi?
Okulsuz, hastanesiz, ekmeksiz ve adaletsiz kalmışların nüfusa oranı inanamayacağız yerlere çıktı. Memlekette, neredeyse tamamı “müslüman” coğrafyalardan beş milyonu aşkın mülteci var. Çünkü bir yandan yoksulluk kol gezerken üstüne bir de savaş var “müslüman” halkların yurt bellediği topraklarda. Çünkü başkalarının okuduğu kitaplardan çıkarılmış özetlere bile göz attığı kuşkulu birileri “yönetiyor” şimdi memleket(ler)i. Kendi çocuklarını uzak tuttukları yeni bir “tepe” icat ettiler, yoksul halkın çocuklarını orada biriktirmekle uğraşıyorlar. Neymiş, orası boş kalmayacakmış!
Basın mı? Emir komuta zincirine sığınanların/ o zincirlerle bağlananların oranını söylesem mi? Bildiniz, yüzde doksandan fazlası.
Meğer edebiyatı okullardan kovmaları boşuna değilmiş! Utanmayı olduğu kadar onuru, haysiyeti, saygıyı da kitaplar öğretirmiş insana hayat kadar, hayattan daha çok. Şimdi haysiyetsizlik, şimdi şerefsizlik, şimdi yalan, şimdi saygısızlık geçer akçe. Şimdi en büyük alkış, yalanın en büyüğüne gidiyor.
Ne yazacakken nerelere yuvarlandı söz!
Sizin için düşsel bir söyleşi hazırladım Salâh Bey, şiirlerinizden de bir kolaj yaptım.
“Yalelli”de, “Ben bu işe sıfır gümrükle girdim/ Mayna sinyor laf değil/ Zilini çekmeden dokuz kapının/ Elime şiiri almadım...” deyişinizle düştüm yola. “Rumba da Rumba”daki “Şair Bâki’nin adı/ Bâki kalmışsa dünyada/ Salâh Birsel’in adıyla da/ Dünya salâh bulur” seslenişinizle koydum noktayı.
“Dünya salâh bulur” rotanızın epeyce uzağında olsak da bugün, şiirin yanı sıra günce ve deneme türünde izinizi süren sıkı dostlar her geçen gün çoğalıyor.
İzmirli genç kardeşim Onur Çalı onlardan biri. Kartal Belediyesince düzenlenen Vedat Günyol Deneme Yarışmasında “genç deneme yazarı ödülü”nü “Sonra Hayat” adlı yapıtıyla kazandı. Niye mi Onur’a getirdim sözü?
Okuma yolculuğundan açılınca söz, “Okunacak o kadar çok iyi kitap var ki...” diyor Onur ve şöyle sürdürüyor: “Diyelim Salâh Birsel okuyorum, o beni başka bir yazara götürüyor zaten. O yazar da bir başkasına...”
Evet, Onur da bu sözleriyle alıp bizi Edip Cansever’e götürüyor.
Aynı söyleşinin bir başka bölümünde de şöyle diyor:
“Üslupçu yazarları çok severim. Son zamanlarda deneme, günlük ve anı okuyorum daha çok. Salâh Birsel, Refik Halid Karay tüketemeyeceğim birer hazine sözgelimi.”
Meraklanmayın Salâh Bey, sunduğunuz karanfiller elden ele geçiyor; memleket değilse de şimdilik, edebiyat salâh buluyor.
........................
Salâh Birsel (şair, yazar, günlük ve deneme türünün usta adı/ 14 Kasım 1919-10 Mart 1999)