Sebeplerden ziyade sonuçlardan hareket ederek bir sorunu çözmeye çalışmak en büyük handikaplarımızdan biri olsa gerek. Belki elle tutulacak kadar somut olması belki de öylesi işimize geldiğinden bir konuyu ele alırken sebeplerinden ziyade sonuçları üzerinden değerlendiriyor böylece sonuçsuz bir kör dövüşünün içinde buluyoruz kendimizi. Daha da kötüsü karşı çıktığımız şeye hizmet bile edebiliyoruz farkında olmadan. Son olarak mülteci meselesinde yaşıyoruz bu açmazı. Mülteci meselesini doğuran sebepleri (aktörleri, politikaları) değil sonuçları (yerinden, yurdundan edilmiş insanlar ) merkeze alarak sorunu çözmeye çalışıyoruz. Böylece asıl sorumlular işin içinden sıyrılırken zaten mağdur edilmiş kesimler ise bir kez daha mağdur ediliyor. Tarihin başından beri neredeyse bütün toplumların göç ettiğini hepimizin aslında birer “mülteci” ve mülteci adayı olduğunu falan bir kenara bırakıyorum. Önce Suriyeli sonra Afgan göçünün olmasının nedeni bu halklar değil başta iktidarın fetihçi politikaları ve onun “tezkerelerine” büyük bir şevkle destek veren “resmi” muhalefettir. Bu yüzden mülteci meselesinin yarattığı sosyal ve ekonomik sıkıntılardan rahatsız olanlar tepkilerini göçmenlere/mültecilere değil bu sorunu yaratan iktidar ve muhalefet partilerine yöneltmelidirler. Yoksa mültecilere yönelik tepkiler ve saldırılar en temel insan haklarına aykırı olduğu gibi sorunun çözümüne de herhangi bir katkı sağlamayacaktır. Tekrar etmek pahasına söylemeliyim ki mültecilerin ülkemizde bulunması sebep değil sonuçtur. Ve hiçbir sorun sebepler görmezden gelinerek sonuçları üzerinden çözülemez.
Not: Sorunu yaratanlara değil mağdurlarına tepki göstermek belki sizi ırkçı yapmaz ama en azından vicdansız yapar.