Merhaba Aziz Bey,¹
“Anımsadıkça batar anılar diken diken” diyorsunuz ya “Bir Anı” şiirinizde, 1981’de yazmışsınız, doğum gününüze birkaç gün kala niyetlenince yazmaya, dikenleri savuşturduğum da söylenemez ya, bir hüzün bulutunun içinde kalmış gibi duyumsadım kendimi.
Her mektup başına oturuşta alıp başımı bir yerlere gidiyorum. Mekân karışık, gün bulanık; sözler, mimikler capcanlı. Hepsini keder yüklü bir sevgiyle kucaklıyorum. Yaşanmışlığın, anımsamanın güzelliği yitip gitmesin diye katlanıyorum o kedere, hüzne çevirmeyi deneyerek... Kimi gün zor oluyor dönmek. Ne ki başka umar da yok. Bugün de öyle...
Nerden mi düştünüz aklıma?
İşte, geldi doğum gününüz... “Uyumaya değil/ Rüyalarıma gidiyorum...” deyişinizin üzerindense çeyrek asır geçti.
***
Nâzım’ın “ben bir ceviz ağacıyım” dediği yerde, Gülhane Parkındayız. Yıl 1989, aylardan ağustos. Yapış yapış bir sıcak var. Ulu bir çınar altına sıralanmış masalar. Önümde bir “okur” -seçme güçlüğü mü, laf olsun mu- merhabasının ardına, “Hangi kitabınızı almamı tavsiye edersiniz?” sorusunu düşürüyor.
Şöyle göz ucuyla bakıp “En pahalı olanını!” diyor, sakince ekliyorsunuz: “Vakfa katkınız daha çok olur.”
1989 doğumlu yapıtınız “Bulgaristan’da Türkler Türkiye’de Kürtler” bir anlama kılavuzu niteliğindeydi. “İnsanlar gider şarkılar kalır...” dediğiniz o gün memleket üstüne, dünya üstüne neler konuşulmuştu neler!
Ansızın çaldı işte kapımı Gülhane şenliği ama öncesi de var.
Yine bir ağustos. Yıl 1988. “Ah Biz Ödlek Aydınlar”ı sağını solunu yaza çize okuduktan sonra imzalatmışım da “Başarılar dileyerek...” notunu düşmüşsünüz.
Daha eskilere gidelim.
1957’de yayımlanan “Gol Kralı” romanınızdan oyunlaştırılan “Sait Hopsait”ledir sizinle ilk karşılaşmam. Yıl 1970, Erkan Yücel’in yönettiği, AST’ın sahnelediği oyunu kaç kez izledim, anımsamıyorum. “Tiyatro, son perde kapandıktan sonra, seyircide başlayandır.”² diyorsunuz ya bulduğum her fırsatta arkasına düştüğüm o top bambaşka bir toptu artık. Uzaktan uzağa gösterilenin, verilenin, sunulanın perde arkasını aramaya çağırmak, başka türlüsüne kafa yorulmasını istemekti; “bütün dünyayı değiştirmek, yeniden yapmak çabası”ydı derdiniz.
O pencere açılır da ilgisiz kalınır mıydı? Sonra “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz”, “Deliler Boşandı”, “Nutuk Makinesi”, “Nazik Alet” ve ötekiler; on cildi bulan toplu yapıtlarınız.
Aziz Bey,
Söz, kitaplarınızdan açılınca aklıma neler düşmüyor ki!
Siz “rüyalarınıza gittikten” sonra hazırladığı “Gözyaşından Gülmeceye Aziz Nesin”³ adlı yapıtında Alpay Kabacalı, bir de döküm vermiş hangi kitabınızın kaç kez basılıp kaç tane satıldığı üzerine. En çok basılıp satılan kitabınız, gülmeyin, “Sizin Memlekette Eşek Yok mu?” olmuş.
Nerede, ne zaman kimbilir; dostlarımdan dinledim bunu da:
Anlaşılan o ki “ayarsız” biri, “Siz mizahçıymışsınız! Hangi kitabınızı okumamı tavsiye edersiniz?” deyiverince almış yanıtını sabrınız eşliğinde:
- “Zübük”!
- ?!!
- Siz, “Zübük” kitabımı okuyun!
***
Sevgili Aziz Bey,
Elli yılı bulan yazı-yayın yaşamınızdan geriye kalan çok elbette. Sanırım bir öykünüzü olsun okumamışların bile hâlâ dillerinde dolaşansa şu “Aziz Nesinlik” yakıştırmasıdır.
Kitaplarınızdan birinin girişine, “Önsözden Önce Birkaç Söz” başlığıyla eklediğiniz kısa bölümde “Yurdumun yakın geleceğini hiçbir alanda iyi, güzel ve parlak görmüyorum ve bu görüşümü yıllardan beri yazılarımda ve konuşmalarımda Türkiye insanına haber vermekteyim.”⁴ diyorsunuz.
Haklılığınızın bir göstergesi olarak ilkin memlekette hele ki son yirmi yılda olup bitenlerin dökümünü yapsam kaç sayfa tutar mektubum, diye düşündüm. Sonra buldum çareyi. Eskiden ara ara karşılaşırdık “tam Aziz Nesinlik hikâye”lerle, şimdi mumla arar olduk “Aziz Nesinlik” olmayan anları.
........................
¹Aziz Nesin (yazar/ 20 Aralık 1915-6 Temmuz 1995)
²Mum Hala-Aziz Nesin Güncesi 1, haz. M. Sabri Koz, Düşün Yayıncılık 1996, İstanbul, s.36
³Gözyaşından Gülmeceye Aziz Nesin, Alpay Kabacalı, inceleme, Çağdaş Yayınları, Eylül 1995, İstanbul
⁴Bir Tutam Aydınlık, Aziz Nesin, yazılar, Adam Yayınları, Nisan 1994, İstanbul