Bir gazete köşesine ne yazılır dersiniz? Hele ki bizim gibi bir ülkede, akşamdan sabaha değişen onlarca gündemin varolduğu bir coğrafyada siz olsanız ne yazardınız gazetedeki köşenize? Memlekette çıkan gazetelere bir göz gezdirip de karar vermeye kalkmayın. Bu soruya bu yolla bir cevap bulunabileceğini zannetmiyorum. Zannetmiyorum çünkü güç koşullarda çıkan az sayıda muhalif gazete dışında koca bir medya dünyası tek ses olmuş, birbirinin aynı şeyleri dev bir koro gibi haykırıyor. Yaşamın tüm çelişkilerini görmezden gelip, haklının kim olduğu konusunda sahip oldukları ön kabulle, dalkavukluğun, yalan haberciliğin ve bu yalanlarına insanları ikna etme çabasının tarihini yazıyorlar. Sırf ilan gelirleri için kentlerdeki çeşitli meslek gruplarından (nedense aklıma ilk müteahhitler geliyor) birilerinin kurduğu, belediyelerle, iktidar partisinin il örgütleriyle kurduğu ilişkiyi sağlama alabilmek adına kırk takla atan yerel gazetelerden tutun da hesapları bunların çok ötesinde olan, dev ihalelerin peşinde koşan, özel sektöre peşkeş çekilecek kamusal alanları yağmalamaya hazır, ormanları, dereleri yok etmeye, doğayı talan etmeye çoktan ikna olmuş kimileri tarafından kurulmuş ulusal ve uluslararası alanda yayın yapan diğerlerine kadar. Çünkü yelpaze geniş, rant sağlam. Böylesi bir ortamda varın siz düşünün o gazetede yazılıp çizilebilecekleri. Neyse; kimin ne yazdığı tarihe de not düşülüyor en azından.
İzgazete’ye ne yazıp yollasam diye düşünüyorum bir iki gündür. İşin içinden çıkamadım, birbirinden farklı başlıklar arasında sıkışıp kaldığım için. En azından bir kaçından kısa kısa bahsederek bitireceğim bu yazıyı.
-Ataması yapılmayan öğretmenler, yönetenler tarafından ”hiçbir sorunun olmadığı, her şeyin yolunda gittiği” şeklinde tarif edilen bu düzende fabrikalarda, sanayi sitelerinde ucuz iş gücü olmak için vardır, bunu bir kez daha gördük. Patron denen adamın üç beş kuruşluk güvenlik önlemlerini bile almadığı fabrikalarda, telefon taksitini ödemek için, ölümle burun buruna çalışırlar. Bir tane bakanın, yöneticinin çıkıp da Manisa’da yaşamını yitiren, ataması yapılmayan sosyal bilgiler öğretmeni Hasan Sungur’un ardından tek kelime etmemesinden anlayabiliyoruz bunu. Hasan daha 20’li yaşlarda hayata veda etti. Patron mu? Kendisinden hesap sorulmayacağından emin bir halde gününü gün ediyor olsa gerek.
televizyonda gördüm. “Dünya zamanında faşizm ve komünizmle sınanıyordu” demiş Akp’nin en üstteki ismi. Faşizmle sınandığı doğrudur da, sadece dün değil. Bugün de faşizm dünya halkalarının baş belası olmaya devam ediyor. Komünizmle sınanan ise halklar değil, dünyanın kan emicileri olmuştur. Ezilenlerin eşitlik, adalet ve özgürlük mücadeleleri ile zenginliğin ve yoksulluğun olmadığı bir dünya fikri ve pratiği karşısında sınıfta kalan sömürücülerin tek vücut olup halkların taleplerine nasıl saldırdığını tarihi doğru okumayı becerebilen herkes algılayabilir. Ezbere söylenen laflar, söylenene/söyleyene doğrudan inanmayı, razı gelmeyi yeğleyenler için inandırıcıdır sadece.
- Şeker fabrikaları meselesi var bir de bu hafta öne çıkan gündemler arasında. Anlaşılan o ki TEKEL, Telekom, Seka, Sümerbanklar, Et ve Balık Kurumu, Köy Hizmetleri gibi kuruluşların ardından şimdi de Şeker fabrikalarının talanı sürecinde yağmayla bir kez daha “sınanacak” memleket. Şeker pancarı üreticilerini ve şeker fabrikası işçilerini bu alanı talan etmek için sıraya geçmiş olan yağmacıların avuçlarının içine bırakıp, değerli arazileri gıda tekellerine hediye edecek, vatandaşa şeker yerine nişasta bazlı şekeri tükettirip sağlımızı da tehdit edecek bir uygulamanın altına imza çoktan atıldı bile. Şeker fabrikalarının talanı bir yanıyla da “bir halk sağlığı sorunudur” diyebiliriz yani. Olur da gündemde ciddi bir değişiklik olmazsa bir sonraki yazıda Şeker fabrikaları meselesine ayrıntılı bir şekilde değinmek niyetindeyim.
Şimdilik iyi hafta sonları, tabi mümkünse. Yok değilse, umutlu hafta sonlarınız olsun.