Bilenleriniz bilir. İstanbul siyasetinden henüz yeni geldim İzmir’e. Üstelik Beyoğlu siyasetinde ve aktivist dünyada yetiştim. Gezi İsyanı ile birlikte kendi aydınlanmasını yaşayanlardan biriyim. Ve yine bilenleriniz bilir. Beyoğlu'nda da İstanbul'da siyaset yapmak zor ve bedel ödettiren bir şeydir. Beyoğlu'nun 45 mahallesinin her biri nasıl birbirinden farklı ise İstanbul'un 39 ilçesi de ekonomik, sosyolojik, siyasal, mezhepsel farklılıkları içinde barındırır. Heterojen katmanlar zaman zaman üst üste zaman zaman da iç içe geçmiştir.
Ancak, İzmir, bunun tersine homojen bir yapıya sahip. Hem il geneli hem de ilçeler, mahalleler bazında birbirine görece yakın özellikler sergiler. Farklılıklar İstanbul'daki gibi yakıcı, dönüştürücü ya da dışlayıcı değildir.
Hal böyle olunca siyaset de ister istemez kendini buna göre şekillendiriyor. Mevcut il ilçe yönetimlerini eleştirmekten ziyade, bu binalardan ya da belediyelerin güvenli salonlarından çıkmanın önemini anlatmak, sokak siyasetinin sonuçlarına biraz bakmak istedim bu hafta.
En yakın rakibine en az %20 oy farkı atmış olmanın rahatlığıyla, belediye başkanlarının sadece kendi yerelinde çalıştığı bir İzmir, ilçe başkan ve yöneticilerinin bu sürece şu ya da bu şekilde katılmadığı/katılmalarının engellendiği bir İzmir siyasetini çok sıkıcı bulduğumu söylemeliyim. Yerel seçimlerin verdiği kırgınlıkların hala sürdüğünü ve 31 Mart sonrasına bırakılan rövanşların yavaş yavaş alınmaya başlayacak olmasından endişeliyim.
Evet, eleştirmeyeceğim dedim ama 3 aydır İzmir'in hemen her ilçesinde türlü etkinlik, toplantı, konser, kongre, panel vs katıldım. Ancak, bunlardan sadece birinde İl Başkanı ile karşılaştım. O da Canan Kaftancıoğlu’nun İzmirİlBaşkanlığı ziyareti sırasındaki basın toplantısıydı. Birkaç istisna hariç ilçe başkanlarını da buralarda görmedim. İl ve ilçe yöneticileri de benzer bir biçimde bu çalışmalara dahil değildi. Belediye meclis üyeleri, kadın kolları, gençlik kolları vs. Liste uzar gider. Facebook üzerinden şurada bu çalışmaya katıldık notuyla paylaşılan güler yüzlü insanların verdiği fotoğraflar hariç, içeriğe yönelik hiç bir şeyi görmedim, göremedim. Tabii, bunda benim de insanları yeterince tanımıyor olmamın da payı vardır, kimsenin de hakkını yemek istemem.
Oysa, İzmir'de örneğin Konak Belediye Başkanı'nın herhangi bir konudaki görüş ve tutumunun ülkenin bambaşka bir yerinde bir siyasetle eşleşebileceğini unutmamak lazım. Konak’ta yaşayan 50 bin civarında Mardinli yurttaşın, Mardin ile süregelen bağlarını düşündüğümüzde, burada onlara dair söylenen bir sözün, yapılan bir eylemin örnek olarak Kayyım atanması_ ülkenin diğer ucunda da bir karşılık bulabileceğini hesaba katmak lazım. Ya da örneğin Tokat Belediyesi’nin bir tavrının buradaki herhangi bir yerel yönetimde bir karşılığı olabileceği de maalesef hiç hesaba katılmamış. Artvin’de oluşan selin, İstanbul'da olan depremin İzmir yerelinde de etkilerini takip etmek bile neredeyse hiç düşünülmemiş.
Oysa İzmir nüfusunun sadece ⅓’u İzmirli. Burada, Manisa, Mardin, Erzurum, Konya vs. Nüfusuna bağlı yaşayan milyonlarca insan var. Ve kaldı ki bu kentlerin kendi yerel sorunlarına dair bir siyaset belirlemek de İzmirlilik kavramına engel değil.
Burada aldığımız %60 oy sadece burayla ilgili bir durum. Ancak, gün bugün değil. İzmir gibi büyük bir şehirde oluşturulan siyaset tüm ülkeye sirayet edebilir ve birçok şeyi değiştirebilir. Sayısal etkiden ziyade siyasal etki yaratabilir.
Açıklanan kongre takvimi ve bu sürecin sonunda İl ve ilçe başkanlarının nasıl bir profil şeklinde oluşması gerekliliği üzerine beklentilerimi de haftaya yazacağım. Devamı haftaya yani…