CHP’nin ‘özgücü” diye tabir ettiğimiz kanatlardan biri gençlik kolları diğeri de kadın kollarıdır. Bu hafta da biraz olsun kadın kolları örgütlenmesi üzerine birkaç kelam etmeye çalışacağım önceden duyurduğum gibi. Ama önce biraz siyasette kadın olmak mevzusuna ince bir giriş yapalım.
Meral Akşener, MHP’de kendisine yer bulamayınca ve parti içi mekanizmaları bir türlü çalıştıramayınca buradan ayrılıp İyi Parti'yi kurduğunda ve sonraki seçim süreçlerinde giriştiği mücadelede en çok dikkatimi çeken şey, en büyük tehdit ve saldırıyı kendisine milliyetçi diyen tabandan almasıydı. Evinin önüne kadar gidip onu ürkütmeye çalışan güruh ülkücü gençlikti. Rakip olduğu siyasi özne, 60 yaş üstü, erkek, Sünni, Türk’tü çünkü. Ve bu durum, mevcut sistemi derinden sarsacak bir politik başkaldırıydı.
Aynı şey Millet İttifakı'nın batı cephesinde yani CHP’de yaşandı. Canan Kaftancıoğlu, il başkanlığına aday olduğu dönemde Halk TV ekranlarında bugün yaklaşık 10 yıl ceza aldığı davaya konu olan tweetler tek tek paylaşılarak kendisine karşı büyük bir karalama kampanyası yapıldı. Çünkü, kendisinden 10 yaş büyük Alevi bir erkek adaya karşı yarışıyordu. Ve bu da sisteme karşı yeterli bir başkaldırıydı.
Son iki vakayı hatırlayıp günümüze döndüğümüzde, kadın kollarının varlığının, kadınlar için siyasi arenada bir tür “oyalanma” hâline döndüğünü görüyorum. Kadını partinin özgücü olarak görmeyen bu “erkek” anlayış, sadece seçimden seçime kapı kapı dolaşıp aday broşürü dağıtan bir işgücü olarak algılıyor maalesef. Sık sık erkek egemen politika diye yakındığımız anlayış aslında kendi partimde net bir biçimde görünüyor.
Hal böyle olunca, siyasette özgüvenini yeterince sağlayamamış olan kadınlar, ne sahada güçlü siyaset yapıyor ne de partisi içinde yeterince söz sahibi olabiliyor. Bırakın parti içinde politika belirleyici olmayı, partinin kadın politikasını bile belirleyemiyor. Böylece, Kadın Kolları da kadın politikasını maalesef sadece “annelik” ve “çocuklar ağlamasın” üzerinden kurmaya devam ediyor. Kadın politikası deyince, yalnız yaşayan kadın, bekar anne, anne ol(a)mayan kadın, boşanmış kadın, eski eş şiddetine maruziyet yaşayan kadın gibi kimliklerle yeterli özdeşim kuramıyor. Kurulamayan bu özdeşim, CHP kadın kolları ile Türkiye'nin demokratikleşmesi konusunda özellikle 1980 sonrası siyasette büyük bir cesaretle varlık gösteren kadın hareketi arasında bir bağ kurulmasına da engel oluyor.
Öte yandan bir de kota garabeti var. % 33’lük (neden %33 olduğunu bile anlamadığım) kadın (pardon cinsiyet) kotasının olması sadece parti tüzüğü gereği uygulanıyor ve listenin alt sıralarına kadın isimlerini yazmakla tüzüğün gereğini yerine getiriyor CHP Erk’i. Seçilebilir bir şekilde listelere yerleştirilmeyen kadın adayların parlamentoda temsil oranlarına baktığımızda sağ partilerle CHP arasında büyük bir fark olmadığı görülüyor.
Aynı şey pek tabii belediye meclisleri için de geçerli. Kadın belediye başkanlarına baktığımızda durum daha da vahim ne yazık ki. 30 ilçesi olan İzmir'de CHP’nin 3 kadın belediye başkanı olduğunu, ülkedeki 30 büyükşehir belediye başkanlığı içinde sadece 1 CHP’li kadın büyükşehir belediye başkanı olduğunu hatırlatmakta fayda var, yukarda söylediklerimi somutlaştırmak için.
Kadın politikasını kadının belirlediği, kotanın istismar edilerek uygulanmadığı, kota uygulaması devam edecekse bunun %50’ye çekildiği bir parti hayal etmek çok mu zor?
AKP’nin kadına _en iyi ihtimalle_ aile ve sosyal politikalar bakanlığı dışında bir misyon biç(e)mediği bugünün Türkiye’sinde kadına dair bir politik açılım yapmak çok mu uzak?
Sivil toplumla el ele kol kola yürümek, kadın hareketinin bir bileşeni olmak; kadının sadece siyasi hayata katılımı değil, ekonomik hayata katılımına dair soz söyleyebilmek bir hayal mi?
Hayır. Zor/uzak/hayal değil.
Erkek egemen kültür/sistem/siyaset, ülkenin her yerinde olduğu gibi CHP’de mevcut özetle. Bunu kadınlar kıracak.
Zor/uzak/hayal değil.