Bilinmeyen bir ülkenin bilinmeyen bir kentinde, o kentlilerin seçtiği kent başkanı muhalifleri tarafından bertaraf edilmiş. Hikaye bu ya, muhalifler allem etmiş kulem etmiş kendi istediklerini, kentliye sormadan, kent başkanı ilan etmişler. Yine hikaye bu ya, bu yeni kant başkanı aynı zamanda ülke başkanının da çok sevdiği tarzda biriymiş.
O ana kadar sorunlarını kendi çözen kentliler artık onlara sorulmadan kararlar alan aynı zamanda bu kararları denetlemesi gereken kent başkanıyla yaşamak zorunda kalmışlar. Hem karar verip, hem de verdiği kararları yine kendisi denetleyen kent başkanı gücü ele geçirince başlamış istediği gibi yönetmeye. Kentlilere ait arazilerin üç paraya satılmasına ön ayak olmuş, dediklerine itiraz etmeyecekleri yanına toplar olmuş. Örneğin, hayvan biyolojisinden hiç anlamayan birini veteriner başı yapmış, hayatında müzik dinlememiş birini notalardan sorumlu müdür, oyuncu denilince aklına ilk gelenin evcilik oyunu olduğu birini de oyunculuktan sorumlu başkan yardımcısı yapmış.
Hikaye bu ya, kent başkanı sözüm ona ülkenin parasını boşa harcamak istemezmiş. İşte o yüzdendir ki; kentte bir kaç gönüllünün ayakta tutmaya çalıştığı bir sanat galerisini “Burası zarar ediyor. Satalım gitsin.” deyivermiş. Bu işe en çok alkışı kültürün “k” sından anlamayan başkan yardımcısı tutmuş.
Kent başkanı halk için çalışan yerlerden kar elde etmeyi uma dursun, kentin sanat üreticileri başlamışlar ver yansın etmeye. Gazetelere yazmışlar, tüm ülkenin kullandığı mecralarda yayın yapıp bu davranışa karşı olduklarını açıklamışlar. Güç öyle bir şeymiş ki; kent başkanı tüm bu itirazlara komik bir açıklama yapmış.
Kentliler toplanmış , “E bu kentin belediyesi ülkenin parasını yol yapmak için taşa yatırıyor. Zarar ediyor bu kentin belediyesi. Satalım gitsin.” diye düşünmüşler. Düşünmüşler ama kimseye de söyleyememişler. O kentin insanlarının da tek kötü yanı düşündüklerini söyleyememeleri imiş.
Bir kentli de çıkıp bu kent başkanına soramamış.
“Sıradaki ne bayım?”
Yukardaki öyküyü birileri ders alsın diye değil, yaşananların gerçekten böyle olduğunu gözlemlediğim için yazdım. Ama illaki ders alınması gerekiyorsa, hepimiz aynı anda “Sıradakine biz izin vermiyoruz, bayım!” demeyi öğrenmemiz gerektiğidir.