Bu 2021’in ilk yazısı. Sadece gazetede yayımlanması açısından değil, 2021’in ilk günlerinde yazdığım ilk yazı olması açısından da.
Sessiz bir yılbaşı geçirdik. Birçoğumuz için hiç deneyimlemediğimiz türde buluşmalar yaşadık; bir araya gelemeyenler online ziyaretler yaptı birbirine, görüntülü konuşmalar gerçekleşti, hep dışarıda olanlar bu kez evi deneyimledi, hep evi tercih edenler için bile ya eksik ya buruktu bu yılbaşı…
Yine de herkesin süslenip püslenip, akşama yılbaşı için bir şeyler hazırlayıp akşam yemeğinde masanın başına geçmesi hem hayata ve alışkanlıklarımıza bağlılığımızı gösterdi bana hem de umuda olan ihtiyacımızı. Evet, 2020’nin takvimden gitmesiyle birlikte hayat bir anda bambaşka olmayacaktı ama insan umut etmeden yaşayamıyordu. Olanı başka şeylerle anlamlandırıp geleceğine bir ışık istiyordu. Önümüzde nasıl uzanacağını bilmediğimiz bir yılımızın güzel olmasını bekliyordu.
Ben 2020’nin son sabahında kendisi ile küçük bir hesaplaşma yaptım. Epeyce yazdım. İlk iki ayını kendim için daha normal hatırlarken marttan itibaren dalga dalga yaşadıklarımı hatırladım. Bugünkü halime baktım, biraz daha alışmış, artık kabullenmiş ve yeni bir normal doğurmuş halime baktım. Çok yorulmuştuk, çok dağılmıştık, çok dalgalanmıştık belki ama etrafta ve içimde fırtınalar koparken kendime su içebileceğim, kenarında oturup dinleneceğim bir göl yaratmış olduğumu gördüm, şükrettim. Kolay değildi onu tutunacak dallarla süslemek. Hiçbir değişim, hiçbir büyük fırtına kolay atlatılmıyor; ama içinden geçebilirsek güçlendirmeyi başarıyor bizi. Öldürmeyen şey güçlendiriyor misali…
Bu fırtınadan tek başıma geçmiyorum elbette. O gölü sevdiklerimle, yanımda olanlarla, uzaktan da olsa elimi tutanlarla yaratıyorum. Çok özleyip kalbimle sarıldıklarımla dinleniyorum kıyısında. Ve o gölden su içerken kendimi dinlediğim kadar fırtınayı da dinleyebiliyorum. Besleniyorum, büyüyorum, yürüyorum.
2020’nin başından bu yana hiçbir şey eskisi gibi olmayacak deniyordu. Evet, hiçbir şey eskisi gibi değil artık. Her şeyden önce biz değiştik. Bu değişim belli ki yenilerine gebe ve ister istemez değişeceğiz; fırtına devam ediyor.
Eskiden yeni yıl listeleri yapardım. Her senenin dileklerini sıralardım. Sağlık, mutluluk, başarı klasik dilekler olarak listede yer alırken listenin asıl amacı o sene yapmak istediklerim olurdu. Hayallerim olurdu listenin içinde. Böylece gidiş yolunda her sene yılbaşında bir mola verilirdi ve geçmiş seneden gerçekleşenler ile yeni senede gerçekleşecekler, artık önemini yitirmiş olanlar hep gözden geçirilirdi. Bu mola bir açıdan iyi gelirdi, yeni başlangıç yeni coşku demekti…
Bu sene dilek dileyemediğimi fark ettim. Bize bağlı olmayan o kadar çok şey geçirdik ki sırada ne olduğunu da bilmediğimizi iliklerime kadar idrak etmiş durumdayım. Bu idrak kaderci veya karanlık ya da olumsuz bir idrak da değil aslında. Hayat hep böyleydi. Biz ona kurallar koymaya çalışıyorduk, biz onu törpülemeye çalışıyorduk. Ama olan oldu. 2020’de o bizi törpüledi.
Sırada neler olduğunu merak ederken tedirginlik duymuyor da değilim. Tedirginliği temkine çevirmeye çalışırken gölümü korumak istiyorum ki sığınabileyim, beslenebileyim.
Bir yandan da artık birbirimizi duyarak yaşayacağımız bir yaşam nasıl mümkün olur diye soruyorum. Geleceği planlayamıyoruz ama onu bugün yaptıklarımızla, hissettiklerimizle, düşündüklerimizle, eylemlerimizle yaratıyoruz.
Hayat kıymetli; yaratıyoruz onu. Yarattıklarımız kıymetli; ince ince güçlü bağlarla örüyoruz. Bağlarımız kıymetli; hayatı anlamlandırıyoruz. Döngü döngü dönüşüyoruz.
Elbette sağlıkla birlikte iyi şeyler diliyorum sevdiklerimle beraber tüm evrenin bugünü ve sonrası için… Ama işim 2020’yle ya da 21’le değil. Benim için dünden farklı değil bugün. Takvimleri bıraktım. Ve bugün bambaşka bir gün.