-Tanrılar bizi neden terk etti Meryem?
Duvarımız yıkıldığında hani babamın resmini almak için koşmuştun. Kırılmış camların içinde beton tozlarıyla yırtılmış fotoğrafını göğsüne basarak çığlık atmıştın ya. Annemin kolunu gördüm işte o acıya bakmamak için kafamı çevirdiğimde.
Banyodan sonra saçlarımı tarayan ellerini. Ama sadece elleri vardı. Gözümü kapatıp koşturdun beni hızla karanlıkta. Terliydi ellerin. Az önce içimi dağlayan çığlığının yerini dehşet almıştı sanki. Köpek taklidi yaparken bile böylesine hızlı alıp vermemiştin nefesini. Hani suda boğulan köpek oynardık ya denizde.
Ah Meryem kaç kez anlattılar di mi ağzımızdan acıyı. Kaç fotoğrafçı ölü bedenlerimizin resmiyle ödüle doydu. Kaç insan bizi gördüğünde iç geçirerek gözleri doldu da elinden bir şey gelmedi. Aynı mahallede yaşadığımız kaç tilki can yeleklerimizi kâğıtlarla doldurdu.
Kimseye anlatamadık yine de fırtınamızın şiddetini. Gövdesinden koparıldığımız ağaçların köklerini. Sarılmak bizi kurtarır mı?
Şimdi hiç kimseden ses çıkmıyor bu 7 metrelik teknede. Yanımdakinin kalça kemiği batıyor böğrüme, diğerinin dirsekleri yüzümde. Annem uyurken yüzünü bana çevirdiğinde nefesi ağzıma kaçar diye uyuyamaz, huysuzlanırdım. Bıçak girse yavaşça tenimden içeri dişimi sıkar, dilimi ısırırım şimdi.
Elimizdeki mendillerle bi oyun gibi koşturduğumuz sokağın sakinleri belki de özler göremezlerse bizi. Sence düşünürler mi hiç bu çocuklar nereye gitti. Bizi masaların yanına yaklaştırmayan o garson sevinmiştir içten içe göremeyince bizi.
Nasıl anlatırsak, ne dersek diyelim yine de duymuyorlar gibi geliyor. İçine doğduğumuz kültür durmadan değişiyor ve etkileniyoruz ya. Nasıl olacağız çok büyüdüğümüzde sence. Hayal kurmak lüks bir şeymiş değil mi? Rüyaya dalmadan önce ne olacağımın hayallerini kurardım hep. y da bir olay döngüsü içine atardım kendimi. Şimdi o döngüdeki mahalleler yok, insanlar yok. Uyuyamıyorum Meryem.
Bir ağıt nasıl yakılır söylesene bana?
Söylesene kâğıtlar su da yüzer mi sahiden?
*Yetimlerin ağıtı