Hafta içi Habertürk yazarı Sevilay Yılman, Hazine ve Maliye Bakanlığı görevine aralık ayı başında atanan Nureddin Nebati ile yaptığı görüşmeyi kendi köşe yazısına aktardı. İlk açıklamasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın öne sürdüğü veya benzetmeye çalıştığı Çin modeli yerine, yeni ekonomi modelimiz hakkında “Bizim modelimiz Çin Modeli, Güney Kore modeli filan değil. Bu, Türkiye modeli” şeklinde açıklamalarda bulunarak, ‘dakika bir gol bir’ dedi. Bakan, yine “Bitersek hep beraber biteceğiz. Kazanırsak hep beraber. Karamsar tablo çizenler var. Hiçbir şekilde bize inanmayanlar. Onlara diyorum ki; “Sen maaş alıyorsun. En fazla neyini kaybedersin? Enflasyonun altında ezilirsin. Ama ben bütün varlığımı kaybederim bu iş düzelmezse eğer. Bin çalışanımız var, bin kişiyle beraber bütün varlığımı kaybederim. Ben babadan görme bir insanım. Babamın bana bıraktıklarını kaybederim. Ben bunu göze alır mıyım Sevilay Hanım? Bu işi ya düzelecek ya düzelecek! Yeter ki bize güvenilsin, inanılsın!” dedi. Bunu demekle yeni oturduğu koltuğa yakışmadığını gösterdi. Yani ben Bakan değilim iş adamıyım altta kalanın canı çıksın enflasyonun altında ezilirse ezilsin diyerek sorunları baştan çözemeyeceği niyetini gösterip 1000 çalışanı için endişe etti. Endişelenme Ekonomi kökenli olmayan Bakan Nebati, sen ekonominin dümenindesin bütün veriler elinde, ekonominin dümeni sende, gereken tedbirleri alır şirketini ve çalışanlarını kurtarırsın. Merak etme bakan, Yönetim Kurulu Başkanı olduğun B&G store mağaza zincirlerinde çalışanlarda önemli ama 84 milyon vatandaşımız daha da önemli. B&G store mağaza zincirlerinden bahsetmişken, yeni yönetim kurulu başkanı, senin ortağın ve kardeşin Seydullah Nebati, keşke etik kurallara uyarak ve insider trading yapar gibi bugün açıklanacak olan ve tüm vatandaşlarımızı etkileyecek Merkez Bankası faiz kararı öncesi, Merkez Bankası’nın yarınki toplantıyı pas geçmesi gerektiği, bununla birlikte kanaatinin bir puanlık indirim olacağının açıklamasını yapmamış olsaydı.
ÇOK BENZERLİK VAR
Peki, bizim modelimiz hangisi? Cumhurbaşkanına mı inanalım? Yoksa Nebati’ye mi? Ben söyleyeyim, Türk tipi Venezuela modeli. 2016 yılından itibaren Venezuela olma yolunda ilerleyen ülke ekonomisi 2018 yılından itibaren hızını artırdı. Şimdi de freni boşalmış bir kamyon gibi aynı yolda hızla ilerliyor. Venezuela’da 1999-2021, Türkiye’de ise 2002-2021 yılları arasında yaşananlar ve uygulamamlar arasında o kadar çok benzerlik var ki, 2013 yılında Chavez ölmeyip yerine belediye otobüsü şoförü Maduro gelmeseydi, her iki ülke benzer tarihlerde dönemlerini tek liderle sürdürerek aralarında bir fark olmadığını göstereceklerdi. Her ne kadar Chavez’in yerine Maduro gelmiş olsa da Chavez’i aratmadı, kaldığı yerden hukuksuzluk ve huzursuzluk yaratan uygulamalarını sürdürdü. Her iki ülkenin de liderleri 1954 doğumlu.
Her ikisi de hapisten çıktıktan sonra ülke yönetimini devraldı. Birinin kızı BM elçisi, diğerinin danışman, çocuklarının zenginlikleri konuşuldu. Chavez’in kızı Maria Gabriella, Venezuela’nın en zengin insanı oldu. Serveti, kendisinden gelen iş insanının servetinden 600 milyon dolar daha fazlaydı. Gemicikleri var mıydı? O kadarını bilmiyorum...
Chavez, iktidara geldiğinde önce Latin Amerika, sonra da dünya liderliğine oynayacağını, ardından da tüm dünyada kıskanılan bir ülke haline geleceğini söyledi. O da üç şeyle mücadele edeceğini söyleyerek iktidara geldi, yozlaşan yolsuzluk, fakirleşen halk ve yoksullukla, anayasayı değiştirerek yaşamın iyileştirilmesi adına yasaklarla ve yaptırımlarla.
Her iki ülkeye dönemlerinde para yağıyor, demokrasi mesajları veriliyor, herkesle iyi geçinilmeye çalışılıyordu. Ülkelerinde seçmen üzerine etki yaratacak köprüler, yollar, hastaneler, havaalanları, konutlar vs... yapmaya başlayarak, elde edilen tüm kaynakları adeta betona gömüyorlardı. Ülkelerinin öncelikli ve acil olmayan ihtiyaçları için milyarlarca dolarlık yatırımlar, hiçbir ekonomik getirisi olmayan ve hatta çoğu betondan oluşan ve yap işlet gibi halkının sırtına ağır yük getiren yatırımlara dönüştü. (Bizde Kütahya Zafer Havaalanı örneğinde olduğu gibi). Bunların inşaatlarını yakın çevresi eş- dost akrabalarına ve 3-5 çeteye yaptırdı. Chavez, sosyal yardımlar adı altında halka, gıda kolileri, makarna vs. ne bulduysa dağıtıyordu. Venezuela’da ortalama sıcaklık 26 derece olduğunda kömür dağıtmadı. Çay kültürleri de yoktu, çayda fırlatmadı mitinglerinde. Bu yardımlar nedeni ile girdiği her seçimi kazanıyordu.
Referandumda Venezuela halkı yeni anayasayı kabul etti. Venezuela tipi başkanlık sistemine geçildi. Olağanüstü hal ilan edip ülkeyi kararnamelerle yönetme yetkisine sahip oldu ve hızla otoriterleşme yolunda adımlar atarak yönetimi kendi ideolojik anlayışına göre düzenledi. Uygulamalarında tek bir engel bırakmamak için her türlü muhalif sesi tutuklattı veya hapse attırdı.
Chavez, FONDEN adı ile varlık fonu kurdu. Başta petrol olmak üzere yeraltı ve yer üstü zenginliklerini kamu kaynaklarının tüm yönetimini kendisinde toplayıp, kamu kurumlarının ve devletin neyi varsa bu fonun içine koyarak ülke gelirinin nasıl harcanacağına hep kendisi karar verdi. Parlamentonun denetiminden geçmeyen hesabı verilmeyen onlarca, yüzlerce, hatta binlerce projeye boş yere para harcadı. Suç ve suçlamalar bireysel olmaktan çıkıp rutin hale geldi. Kendisine sadık olanların yaptıkları yolsuzlukları görmezden gelerek onları ödüllendirdi. Chavez, kendi döneminde kendisine darbe yapıldı, halk sokaklara çıkarak iki gün içinde darbe bastırıldı. Ölümünden sonra yerine gelen Maduro’ya da darbe girişiminde bulunuldu ve o darbe de bastırıldı, darbenin muhalif liderine 15 yıl siyaset yasağı getirildi
BİR ÇUVAL PARAYLA NE ALINIR?
Yeni anayasa ile yargı bağımsızlığı tamamen ortadan kalktığından dolayı, sadece kendisine biat eden siyasileşmiş bir yargı oluşturuldu. Yeni sistemde hakimler ve savcılar iktidara sormadan hiçbir karar alamadığından dolayı kuvvetler ayrılığı tamamen ortadan kalkmış oldu. Maduro döneminde ise bu uygulamaların daha ağırlaştırılmışı uygulandı. Bu hukuksuzluklar nedeni ile yabancı yatırımcı ülkeden ayrıldı ve Venezuela parası olan Bolivar’ın değerinde çok sert düşüşler yaşandı. Gerçek enflasyon tahmin edilemeyecek boyutlara ulaştı. Bir çuval para ile bir kalıp peynir ve bir tavuk ancak alınacak durumdaydı. Hiper enflasyon yüzde bir milyon üç yüz bin değerlerine ulaştı. Kimse yanında para taşıyamaz hale geldi. Elektrik kesintileri nedeni ile hastanelerde morglarda ölenler çürümeye başladı. Paralarından iki defa bol sıfırları atarak farklı isimlerle (Güçlü Bolivar) yeni paralar kullandılar.
Chavez, o kadar güç zehirlenmesine girmişti ki; haftanın her günü bütün televizyon kanallarında canlı ortak yayınlarda konuşuyordu. Bazen ipin ucunu kaçırıyor ve her konuda görüş bildirip, sayıca çok az kalan 3-5 muhalife ve Venezuela hariç bütün ülkelere tehdit savuruyordu. Maduro iktidara gelince; hükümette tek bir ekonomist bakan bile kalmamıştı. Ekonominin başına atadığı bakan ise enflasyonun ne anlama geldiğini bilmiyor, kendisine soranlara da yok öyle bir şey diyordu. Sürekli bol bol para basıyorlardı. Bakan; hatta para basmanın enflasyonun yükselmesinin nedeni olmadığını söylüyordu. Maduro döneminde; dünyada hiçbir ülke, Venezuela’nın taşıdığı yüksek ülke riskinden (CDS) dolayı Venezuela’ya kredi vermiyordu. Ülke içerisinde hiçbir şey üretilmemeye başlandı. Hemen hemen her şey ithal ediliyordu. Yürüttüğü bakanlıklarda hiçbir konu hakkında bilgisi olmayan yöneticiler, yaşanan ekonomi krizini daha da derinleştirdi.
Yoksulların alım gücünü korumak iddiasıyla ürünlere tavan fiyat zorunluluğu getirildi. (Bizde market denetimleri ve stokçuluk- Tanzim satışlar- Tarım Kooperatif marketleri) Bunlar sadece söylemde kaldı, çünkü, raflarda hükümetin belirlediği sadece düşük fiyatlı etiketler vardı, fakat, malların kendisi yoktu. Hiçbir tacir o fiyatlardan mallarını satmak istemiyordu. Temizlik malzemeleri, temel gıda maddeleri her ne varsa her şey karaborsaya düştü. Maduro hükümeti ise hayatta kalabilmek için hala karşılıksız para basıyordu. Yine kaynak sıkıntısı yüzünden ülkenin geleceğini ipotek altına alarak, varlıklarını sattı ve gelen parayı da harcadı Maduro hükumeti, bir taraftan kendi medyasını yaratırken öte yandan muhalif gazetecilerin sesini kesti veya kısıtladı. Basın özgürlüğün yerini sansür aldı. Venezuela’da iktidarın üst düzey yöneticilerinin isimleri uluslararası uyuşturucu trafiğe karıştı. Bu arada da eski Başbakan Binali’nin oğlu kumarcı Erkam Yıldırım Venezuela’ya pandemi yardımı için yanında 3-5 maske götürdü.
AŞIRI ŞİDDET UYGULANDI
Yaşanan bu tüm olumsuzluklara karşı yapılan protestolara karşı hükümet protestoculara aşırı şiddet kullandı. Yapılan en basit bir tepkiye, en basit bir eleştiriye, en masum (Boğaziçi Üniversitesinde olduğu gibi) bir protestoya bile, devlete karşı komplo yapılıyor, darbe girişimi, bunlar karşıdevrimci, dış güçler ekonomimize saldırıyor söylemleri ile kendisine inanan seçmenleri konsolide etmeye çalışıyordu. Sokakta halkın nabzını tutan ve sosyal medya aracılığı ile sorunları aktaran youtuberlerini gözaltına alıyor, evlerine hapsediyordu. Maduro iktidarı son seçimleri kaybetti ama Maduro’nun zamanında yerleştirdiği yargıçlardan oluşan anayasa mahkemesi ve seçim kurulu yapılan seçimleri askıya aldı. Hiçbir şey olmasa bile yine de bir şey olmuştur diyerek seçim sonuçlarını kabul etmedi. Son olarak gelinen noktada; Venezuela’da bugün enflasyon oranı yüzde 1575 oranında seyretmeye devam ediyor. Dünyanın en büyük ikinci petrol rezervine sahip, topraklarında zengin altın ve uranyum yatakları bulunan bir ülke, otoriterlermiş tek adama dayalı çok kötü bir yönetim, izlenen yanlış politikalar, liyakatsiz yöneticiler ve beceriksizliklerle, ülkenin tüm varlıkları bir yerlere peşkeş çekilerek geleceği tüketilmiş, elde edilen tüm kazanımlar ve kaynaklar sorumsuzca harcanmıştır. Venezuela halkı bu yaşananların farkına vardığında, Venezuela için her şey bitmiş ve atı alan Üsküdar’ı geçmişti.