Türkiye’deki tarikat gerçeğini, bu yapıların denetimsizliğini, toplumu adeta örümcek ağı gibi sarmalarını ve yarattıkları rant ilişkilerini siyaset, yargı ve bürokrasi ayağı olmadan düşünemeyiz.

Karabağlar’da yaşanan rezillik bunun tipik örneği…

Karabağlar Uzundere’de İsmailağa tarikatının yurt ve kuran kursu olarak kullandığı kaçak bina mahkeme kararına rağmen aylardır yıkılamıyor. Görünen sebebi; emniyet güçlerinin belediye ekiplerine yıkım desteğinde bulunmaması.

Bilmeyenler için önce konuyu özetleyeyim…

12 Ocak’ta kaçak yapı ihbarı üzerine belediye ekipleri hareke geçiyor; mevcut imar planında çocuk oyun alanı, park, yol, dere ve ağaçlandırılacak alan şeklinde belirlenen parselde kaçak yapılaşma olduğunu tespit ediyor.

18 Ocak’ta encümen kararıyla kaçak yapıya para cezası kesiliyor, 30 gün içinde yıkılması için süre veriliyor ve yapı mühürleniyor.

19 Mart’a kadar toplam üç kez mühürleme işlemi yapılıyor ancak tarikatçılar mührü kırıp inşaata devam ediyor. Bu tarihte, İzmir 6. İdare Mahkemesi’nden yıkımı durdurma kararı alınıyor.

28 Haziran’da İzmir 6. İdare Mahkemesi’nin yıkımı durdurma kararı, bir başka mahkeme tarafından belediye lehine reddediliyor ve belediye kaçak yapının yıkımı için harekete geçiyor.

Ancak belediye yıkıma gittiğinde, kaçak yapının etrafının duvarlarla çevrili olduğunu, iki girişin lüks araçlarla, iş makineleriyle ve tırlarla kapatıldığını, ayrıca 50’den fazla sivil kişinin taşınmazın önünde barikat oluşturduğunu görüyor.

Emniyet’ten çevik kuvvet desteği gelmeyince belediye ekipleri can güvenliğinin tehdidi nedeniyle yıkımı gerçekleştiremeden geri dönüyor.

7 Kasım günü de birebir aynı tablo yaşanıyor ve yıkım yine yapılamıyor.

O gün için daha vahim olan şu ki Karabağlar Kaymakamı Mehmet Özer, belediyenin emniyet talebini reddediyor. Skandal bir gerekçe sunuyor…

Ülkede yaşanan toplumsal olaylar ve terör olayları nedeniyle ilçede güvenlik önlemlerinin arttırıldığını, o yüzden yıkım faaliyetleri sırasında belediye ekiplerini koruyacak kolluk gücünün görevlendirilemeyeceğini açıklıyor.

Yani belediye memurlarının can güvenliğinin sağlanması için o büyük, yüce, her şeye kadir devletimiz emniyet gücü bulamıyor! Acziyete bakın!

Bir devlet kurumu olan belediye korunma ihtiyacını ortaya koyuyor, diğer devlet kurumu olan kaymakamlık ise görevini yapmayıp bu talebi karşılamayacağını bildiriyor. Çürümüşlüğe bakın!

Can güvenliğimiz için kaymakam beyden randevu almamız gerektiğini öğreniyoruz. Utanca bakın!

Aynı kaymakamlık, Türkiye Komünist Partisi üyeleri kaçak yurdu protesto etmek için bölgeye gittiğinde bir otobüs dolusu çevik kuvvet gönderiyor… Riyakârlığa bakın!

Bu konuda somut gerçek şu ki Kaymakam Mehmet Özer açık şekilde görevini ihmal ederek suç işliyor.

Belediyenin ruhsatsız yapılarda yıkım kararını uygulaması yasa gereği ne kadar zorunluluksa, kaymakamlık için de can güvenliği sağlamak o kadar zorunluluktur. Bunu yapmayan kaymakam açık şekilde SUÇ İŞLİYOR.

Bu keyfiyete kimden olduğuna bakmaksızın herkesin en sert tavrı koyması, belediyenin ve CHP yöneticilerinin de kaymakam hakkında suç duyurusunda bulunması gerekir.

Konuyla ilgili diğer bir somut gerçek bu yapının öyle ya da böyle yıkılacak olmasıdır… Çünkü kaçak yapının bulunduğu parsel mevcut imar planına çocuk oyun alanı, park, yol, dere, ağaçlandırılacak alan olarak işlenmiş… Yani bu yapı ne ruhsat alabilir ne imar barışından yararlanabilir!

Tek ihtimal var; belediyenin mevcut imar planını değiştirip o parseli yerleşime açması. Bu da imkânsız!

O yüzden burada inatlaşmanın, halkın adalet duygusunu zedelemenin, toplumu siyaseten germenin, kuran kursu yıkılacak diye din sömürüsü yapmanın kimseye faydası yok!


“Allah, Kur’an, adalet, ahlak” diye yola çıkıp KAÇAK YAPI dikenlerden, hakka, adalete, hukuka kastedenlerden bir fayda gelmeyeceğini samimi tüm dindarların ve yurttaşların anlaması gerekir.

Bu olayda bir başka somut gerçek de söz konusu tarikatlar olduğunda mahkemelerin adaletinin işlememesi. AKP iktidarı, olabildiğine bu yapılara yol açıyor, güven veriyor, sırt sıvazlıyor. Kaçak bina dikse bile önce mahkemeleriyle, başaramazsa emniyet gücüyle kalkan oluyor. Elindeki emniyet gücünü, yasal görevini yapmaya çalışan belediye ekipleri için değil, yasaları delip kaçak bina diken tarikat için kullanıyor. Bu bilinçli siyasi bir tercihtir ve ülkemiz adına utanç vericidir.

***

Şimdi gelelim CHP’ye…

CHP, İzmir’de birinci partiyse ve belediyeleri kazanıyorsa sebebi kendi başarısı değil, AKP’nin başarısızlığıdır, AKP’nin dini sömüren tarikatlara yol açan anlayışıdır.

O nedenle bir CHP’li belediyeden beklenen en doğal şey de bu tarikatlara hukuk çerçevesinde geçit vermemesidir. Hele hele kaçak bina diktiyse bunu asla görmezden gelmemesidir.

Evet görmezden gelinmiyor… Karabağlar Belediye Başkanı Helil Kınay, gerekli açıklamaları yaptı, süreci anlattı, konunun takipçisi olduğunu söyledi, ilgili kurumları görevini yapmaya davet etti ama o kadar…

Evet, CHP ilçe başkanlığı düzeyinde bir açıklama ve küçük çaplı bir eylem yapıldı ama o kadar.

Evet, tarikatın kaçak bina haberini yaparken saldırıya uğrayan Halk TV ekibine destek mesajları verildi ama o kadar.

Evet, CHP İzmir İl Başkanı Şenol Aslanoğlu, “İzmir’de tarikatla karışık mafya zihniyetine izin vermeyiz” dedi ama o kadar.

Çıkan ses de eylem de çok cılız, çok etkisiz ve çok faydasız!

Bu mu iktidara yürüyen partinin açık hukuksuzluk karşısında yapabilecekleri?

Yani kaçak binaya karşı “Hiçbir şey yapmadınız” demeğe de dilim varmıyor ama “Hiçbir şey yapmadınız, canım kardeşim!”

O yüzden samimiyetle soruyorum şimdi;

Bir tarikatın kaçak bina dikmesi CHP için anlam ifade etmiyor mu? Bu konu ülkedeki diğer sorunlardan daha küçük bir sorun olarak mı görülüyor? Neden güçlü bir gündem oluşturulmuyor? Devletin bu yapılara nasıl yol verdiği, cumhuriyetin kalesi İzmir’den ve bir ‘kaçak bina’ üzerinden neden anlatılmıyor?

Defalarca İzmir’e gelen, Murat Kurum’a ve Hamza Dağ’a yeri gelince cevap veren CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel niye bu konuda bir çift söz etmiyor? Bu, normalleşme politikasının bir sonucu mu? Yoksa “CHP’li belediye kuran kursu ve yurt yıkıyor” algısının yaratılmasından mı korkuluyor?

Kaçak tarikat yurtları sorununu gündeme almak için illa gençlerin bu denetimsiz ortamlarda istismara uğraması, öldürülmesi, intihar etmesi ya da yanarak can vermesi mi bekleniyor?

Tarikatların siyaset, bürokrasi, yargı ve rant ayağında neler yaptığı, bu ağın nasıl işlediği, Karabağlar'da seçim kaybedilseydi o kaçak yapının nasıl kılıfına uydurulup yasal hale getirileceği, Anadolu’nun dört bir yanındaki AKP’li kentlerde tarikatların bu yollarla zenginleştiği neden teşhir edilmiyor?

Dinin, bu tür yapılara koruma kalkanı yapıldığına, halkın samimi duygularının sömürüldüğüne, asıl meselenin rant olduğuna niçin değinilmiyor?

Belediyeye değil, kaçak yurt yapan tarikatçılara emniyet sağlayan Karabağlar Kaymakamı’nın, bu durumu isterse görevde yükselme için kullanabileceğinden, çünkü devlete çöreklenmiş tarikat yapılarının atamalarda kritik önemde olduğundan, o nedenle memlekette liyakat kalmadığından neden bahsedilmiyor?

Gölge İçişleri Bakanı ve İzmir Milletvekili Murat Bakan düzeyinde yüksek perdeden bir eylem yapılıp valinin, kaymakamın ve kolluğun görevleri neden hatırlatılmıyor?

Onlarca, yüzlerce parti üyesiyle, sıradan yurttaşlarla, emek ve demokrasi bileşenleriyle neden bir eylem yapılmıyor, yüzlerce dilekçeyle kaymakam hakkında suç duyurusunda bulunulmuyor?

Neden, sanki bu konu gündeme girmesin istercesine “cılız” seslerle geçiştiriliyor?

Sorulacak daha pek çok soru var elbette ama daha fazla uzatmayacağım…

Yukarıdaki eleştirilerimin ve sorularımın küçük bir bölümünü Karabağlar Belediye Başkanı Helil Kınay’a yönelttim… Aldığım yanıt özetle şöyle;

“Biz yıkım konusunda kararlı ve hazırız. Partimizin siyaseti ile kaçak yapının yıkılması arasında hiçbir ilgi söz konusu değildir. CHP’li bir belediye olarak hiçbir siyasi algıdan korkmayız, çekinmeyiz. İlgili kamu kurumlarının gerekli önlemleri almasıyla kaçak yapı yıkılacaktır. Partimizin bu konular ile ilgili tavrı ve sözü nettir. Sonuçların bize siyasi olarak artı veya eksi getirmesiyle ilgilenmeyiz. Kamu yararı ve duyarlılığımız, yasal zorunluluklarımız önde gelir. Biz hukuki bir süreç yönetiyoruz, algı yönetmiyoruz. Kaçak yapıyla ilgili gerekli işlemlerin tamamlanması noktasında kararlılığımıza devam ediyoruz.”

Sayın Kınay’ı da aslında yalnızca cılız ses çıkarmakla eleştiriyordum… Siyaseten asıl sorumlunun partisi CHP olduğunu düşünüyordum… Hatta bu meseleyi başkan olarak kucağında bulması nedeniyle kendisini şanssız sayıyordum…


Ancak bu yanıttan ve daha önce basına verdiği demeçlerden de anlıyorum ki başkan siyaseten edilgen bir tavra sahip ve sürekli ilgili kurumların bir şeyler yapmasını bekliyor… Yani merkezi iktidar hukuku işletmezse, yıkım için polis göndermezse sayın başkanın bir şey yapacağı yok gibi görünüyor! Kaçak yapı öylece kullanılmaya devam edecek yani!

Yazının başında kaçak yapının yıkılamamasının görünen sebebini belirtmiştim… Bence görünmeyen ve görülmesi istenmeyen sebep bu siyasi edilgenlik hali…

Ve bu senaryo 22 yıldır aynı şekilde işliyor! AKP her türlü hukuksuzluğa ve kuralsızlığa yol açıyor, buna karşı direnç geliştirip toplumu da yönlendirmesi gereken CHP öylece izliyor!

Bu meselenin sonu nereye varacak hep birlikte göreceğiz.

Ancak İz Gazete olarak bu konunun takipçisi olacağımızı, kaçak bina yıkılana kadar peşini bırakmayacağımızı belirtmeliyim.

Bu yazıyı da gücünü laik cumhuriyetten alan bir yurttaş olarak tarihe ve bugüne “suç duyurusu” olarak not düşeyim!