“Turizm sadece ekonomik bir sektör değil. Turizm aynı zamanda barış, saygı, kültür alışverişi ve iletişim demek. Bunlar geleceğe dair umut taşımaya imkân veriyor. Turizmde yaptığımız iş sadece ticari hacmi büyütmekle ilgili değil. Aynı zamanda küresel barışı sürdürebilir hale getirecek bir çalışma turizm.”

Kim bu cümlelerin sahibi? Tunç Soyer.

“Ben İzmir'i bir turizm kenti yapmayı düşünmüyorum. Böyle bir hayalim yok.”

Bunu kim diyor? Cemil Tugay.

Aradaki vizyon farkına bak!

Hadi Cemil Tugay’a bu ‘talihsiz’ açıklaması nedeniyle haksızlık etmeyelim, bir cümleyi cımbızlayıp yargılamayalım.

Aslında Tugay bu konuda özetle şöyle diyor:

Kentin altyapısını, üstyapısını iyileştirmeden, trafik, su, çevre temizliği gibi temel sorunları düzeltmeden turistleri İzmir’e çekmeye çalışmamalıyız. Ayrıca, öncelikle İzmir halkının bu kentte huzur içinde, sağlıkla yaşamasını, şehrin nimetlerinden faydalanmasını sağlamalıyız.

Tugay bunları dün İZTO toplantısında da dile getirdi.

Bence İzmir’e çok büyük bir haksızlık yapıyor, İzmir’i küçümsüyor ve büyük bir özgüvensizlikle konuşuyor… Ama şimdilik bunu bir başka yazının konusu olarak not edip farklı bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum…

Tugay o konuşmasının içinde, turizmle ilgili çokça hayali olduğunu da belirtiyor ve “Kentin sahip olduğu nitelikleri doğru şekilde anlatmak zorundayız. Heyet oluşturup o heyetleri şehir şehir, ülke ülke gezdirip kentimizi anlatmalıyız” diyor.

Yani hem turist çekmeyi öncelik haline getirmiyor hem de İzmir’in dünyaya anlatılması gerektiğini söylüyor.

‘Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu’ mu diyeyim, yoksa ‘Sayın Başkan uyan da balığa gidelim’ mi diyeyim bilemedim!

Çünkü…

Heyet oluşturup ülke ülke gezerek İzmir’i anlatmayı düşünen Cemil Tugay ne yaptı biliyor musunuz?

Tunç Soyer döneminde Avrupa’da kurulan, halihazırda İzmir’i Avrupa’ya tanıtan, Avrupa ile İzmir arasında iş birlikleri oluşturan, kent ve kamu diplomasisi yapan, İzmir’in kıymetini anlatabilmek için kurumsal lobicilik faaliyetleri yürüten, Avrupa’daki kurumlarla stratejik ortaklık geliştiren, İzmir’e yatırımcı çekmeye çalışan, gelişmiş kentlerin bilgi ve birikimini İzmir’e aktaran İzmir Tanıtım Ofisleri’ni kapattı.

Peki bu ofisleri hangi gerekçeyle kapattı?

‘Yararsız’ ve ‘yüksek maliyetli’ olduğu gerekçesiyle…

Kapatırken ne dedi?

“Yurt dışındaki İzmir ofislerini kapatıyoruz. Beklenen yararı gösterememiş. Şu an için sadece Brüksel'deki ofis duruyor. Almanya'da vardı. Bir tane Amerika'da vardı. Oralardaki ofisleri kapattık. Kiralama maliyeti var. Bir kişi çalıştırılıyormuş. Bunların hepsi maliyet tabi" dedi.

Tamaaam…

O zaman ilk olarak şunu soralım; bu ofisler yararsızsa ve maliyetliyse neden Brüksel’deki ofis duruyor? Onu da kapatın gitsin!

İkinci soru; ofislerin İzmir’e maliyeti nedir? Şeffaf olun, açıklayın bilelim.

Tunç Soyer, yararsız ofisler için ne kadar avro harcamış bilelim!

Öğrendiğim kadarını gelin ben anlatayım…

*

Liman kenti İzmir’in tarih boyunca dünyayla entegre, batı ve doğu arasında önemli bir kapı olduğunu bilen Tunç Soyer, kentin dünyayla yeniden entegrasyonu için bu ofislerin açılmasını önemli buluyor.

Soyer bunun için Dünya Kenti İzmir Derneği (DİDER) ile protokol yaparak ortaklaşa çalışıyor.

Özellikle Almanya’da yaşayan ve İzmir’i seven insanlar (birçoğu iş insanı), İzmir için elini taşın altına koyma isteği doğrultusunda bu ofisleri gönüllüce kuruyor ve İzmir’e köprü oluyor.

Birçok farklı etkinlik ve projelerle İzmir’in yurt dışında temsilini sağlıyorlar. Yukarıda saydığım tüm amaçlar için çaba harcıyorlar.

Ayrıca pandemide ve 6 Şubat depremlerinde yüzbinlerce avro desteği İzmir’e gönderiyorlar.

Almanya’da 8 ofis açılırken Fransa, Hollanda ve İngiltere’de 1’er ofis açılıyor.

Bunların hepsi DİDER üzerinden ve maliyeti tamamen gönüllülerin üstlenmesiyle yapılıyor.

Yani bu ofislerin açılmasında İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden herhangi bir kaynak harcanmıyor. Sadece İzmir’deki birkaç etkinlikte mekân ve lojistik desteği veriliyor.

Yani Tugay’ın dediği gibi bir maliyet yok ortada…

Maliyet nerede var peki?

Brüksel’deki ofiste. Yani kapatılmayan ofiste…

İddia o ki bu ofis, DİDER’den bağımsız olarak, geçen dönem Soyer’in danışmanı olan, bu dönem ise Cemil Tugay’ın İzdoğa Yönetim Kurulu Başkanlığı’na atadığı Onur Eryüce’nin koordinatörlüğünde ve İzfaş’tan alınan desteklerle açılıyor.

Ancak Eryüce’nin sorumluluğundaki bu ofis (İzmir evi) verimli hale getirilemiyor, ofisin canlandırılması ve ekip kurulması için yapılan bazı hamleler ise Eryüce engeline takılıyor.

Onur Eryüce ise kendisinin bu ofisle bir ilgisi olmadığını ve sorumluluğun İzfaş’ta olduğunu belirtiyor.

Kim doğru, kim ‘yanlış’ söylüyor bilemem.

Ancak şu net olarak görülüyor ki subjektif değerlendirmeler ve Tunç Soyer kompleksli tercihler İzmir’in kaderini belirliyor!

Takdir sizin!