Ömrümüz geçip giderken sonsuz sanılan dünyada bakıyoruz ardı sıra giden zamana...
Ne garip zamanlardan geçiyoruz.
Eski zamanları özlüyor insan.
Eski neşesini, eski gülüşleri, eski dostlukları, eskilerdeki o saf gerçekliği…
‘Sahi ne ara bu kadar kötü oldu bu yaşam da’ demeden edemiyoruz.
Bir yandan soğuk savaşların sesi
Bir yandan buz gibi kaskatı olmuş kalpler
Öte yandan hayatın içinde esen sert rüzgarlar...
Yolları aştık, hayata yıllara ekledik ama o senelere hayat ekleyemedik…
Havayı, doğayı temizlemeyi denedik ama ruhları bir yerde kirlettik.
Atomu parçaladık da ön yargıları parçalayamadık.
Laf yetiştirmeyi bildik ama kendimizi geliştirmeyi bilemedik.
Diplomayı elinde çoğaltıp, duyarlı olmayı azalttık.
Herkesi, her konuda uzmanlaştırdık oturup alkış tuttuk.
Çoğaldıkça çoğaldı fakat sorunlara hep bir öncekinden daha fazlasını ekledik.
İlaçlar artınca tabii hastalıklar da arttı.
Çözüm ararken vicdanların arasına sıkışıp iki dudağın arasında kaldık.
Aceleci olmayı öğrendik ama sabırlı olmayı öğrenemedik.
Eğitimci olmayı seçtik ama iyi bir eğitimci olmayı yeğlemedik.
Hata yapanı gördük ama hatasını kabul edeni göremedik.
Gelirleri, mal varlıkları güçlendirdik de karakteri zayıf bıraktık.
O büyük geniş ve güzel evlerin sadece ev olduğunu anladık da yuva olmadığını anlayamadık.
Mutluluğun kendinde aramak yerine bir başkasında aradık.
Doğrudan çok yanlışlar aradık.
Yani demem o ki biz çok eskilerde kaldık.
Zaman değişti.
İnsanlar zorlaşınca,
Sevgiler kaybolunca,
Değerler yitirilince,
Ruhlar kirlenince
Üstüne bir çizgi çektik.