Bu hafta evde kendimi karantinaya alışımın birinci ayı bitti ve artık iyiden iyiye psikolojim bozulmaya başlamış durumda. Biraz da olsa rahatlamak için kitap okuyor ve okuduğum kitapların dünyasına dalmaya çalışıyorum. Otururken, “acaba şu anda ilkokula gidiyor olsaydım hangi kitapları okurdum ve bunlardan yabancı eserleri biz yazmış olsaydık nasıl olurdu?” diye düşündüm. Aslında bu yapacağım çok da orijinal bir fikir değil ama çok sıkıldım, yeni hobim bu! Aklıma gelen hikayeler tek bir yazıya sığamayacağı için bunu bir seri olarak yazıyorum. Hazırsanız başlayalım…
Rapunzel: Yıllardır çocuğu olmayan bir çift tüm tıbbi çözümleri reddederek Google’dan “Çocuğu olmayanların gittiği türbeler Tokat” diye aratıp Tokat/Zile/Çapak Köyü mevkiindeki Pervi Baba Türbesi’ni ziyaret ederek çaput bağlarlar. Dilekleri kabul olur ve kadın hamile kalır. Tokat Niksarlı bir büyücü de arka komşularıdır bu çiftin. Bir gün büyücü kadın Tokat Kebabı yapar ve kokusu hamile kadına gider. Kadının kocası, büyücünün evine giderek bir porsiyon ister ve büyücü, “Veririm ama çocuk doğduğunda da benim olur, bu duruma okay miyiz?” der. Suyunu bol koyması ve etin az yağlı yerinden vermesi karşılığında bu takası kabul eden baba kebabı da alıp evine döner. Kızları doğduğunda annesinin ismini koymak isteyen baba, karşısında eşinin akıl almaz teklifiyle irkilir, “Anneanemin bende hakkı çok, adı Habibe olsun” der ve kızlarına nedense Rapunzel ismini verirler. Rapunzel büyücüye teslim edilir; Hansel, Gretel ve büyücü aynı evde yaşarlar. Bir gün kapı çalınır ve Pamuk Prenses gelir… O kısımları daha sonraki hikayelerde anlatacağım, şimdi Rapunzel’e dönelim. Rapunzel genç ve güzel bir kız olunca büyücü nedendir bilinmez bunu bir kuleye hapis etmek ister. Laz bir müteahhitle anlaşan büyücü, “Kuleye temelden girsek daha ucuz olur mu?” diye sorunca; müteahhit, “Bu iş öyle kolay değil anaciğum, içerude kullanılazak malzemenun kaitesune bağlu, kapisu var, bacasu var…” şeklinde beceremediği Laz aksanıyla konuşurken büyücü araya girer ve “Kapı olmasın! Çıkamayacak zaten dışarı.” deyip peşinat + yüzde 0,89 faizle 60 ay ödemeye bağlarlar. Rapunzel artık kulede kendini karantinaya almıştır, bütün gün upuzun saçlarını tarar. Sadece büyücü yemeklerini getirip götürür.
Günlerden bir gün ihale kovalayan Niğdeli bir prens, oturduğu kahvede Laz müteahhitle karşılaşır ve Rapunzel’in varlığından haberi olur. Atına binip kuleye gider, “Rapunzel merhaba, ben prensim, seni kurtarmaya geldim, saçlarını sarkıt da yanına geleyim, seni kurtarayım, müteahhit kapı yapmamış galiba!” der. Rapunzel saçlarını sarkıtır, prens tırmanır kuleye. Elinde getirdiği çiçeği Rapunzel’e sunar ve “Hayırlı olsuna öyle eli boş gelinmez diye düşündüm, salonun ve oturma grubunun rengini bilemediğim için şimdilik çiçek getirdim, ehehee…” der. Farkında olamadıkları şey ise nasıl aşağı inecekleridir. Önce Rapunzel’i saçlarından tutarak aşağı sarkıtır, prens yukarıda kalır, bakarlar ki olmayacak tekrar yukarı çeker. Sonra prens aşağı iner, Rapunzel, “Bu prens salak galiba yaa…” diye bakar. Olacak gibi değildir. Prens tekrar yukarı çıkıp, “Seni kucağıma alayım, sen de saçlarını buraya bağla, yavaş yavaş inelim, aşağı inince de saçlarını keseriz?” der. Rapunzel çıldıracak gibi olur, “Sen beni kucağına alınca ben saçımla kendimi sarkıtırsam seni kim tutacak! Sözelcisin sen galiba? Hem senin yanında makas var da sabahtan beri neden uğraşıyoruz, keselim saçımı bağlayalım, sarkarak inelim işte!” diye cevap verir. Dediklerini yaparlar ama aşağıda büyücüye yakalanırlar. Büyücü prensi kör eder. Rapunzel prensin kör olduğunu görünce yavaştan uzar. Terminale gidip Tokat İmparator Turizm’den Bartın’a biletini kestirerek babasından boşanan ve teyzesiyle yaşayan annesinin yanına yerleşir. 27 yaşına geldiğinde mahallelerindeki tatlıcı ve kuruyemiş-tekel bayiini aynı potada eritmeyi başaran inovatif ve girişimci esnaf Mustafa ile evlenir. Mustafa o sene yıllık beyannamede zarar gösterse de tek dertleri bu olur ve sonsuza kadar mutlu yaşarlar.
Haftaya yeni bir hikâye ile karşınızda olmayı umuyorum.