Bugün saat 19’da Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesi, Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde, hayatını kaybeden müzisyen Mert El için arkadaşları bir anma yapacak ve yaşamlarının ne hale geldiğini anlatan bir basın açıklaması. Aslında söylenecek çok fazla cümle var ve içimizde biriken öfkeden hiç birimiz azade değiliz. Mert El’in arkadaşlarının acısını paylaşarak birbirimize daha fazla dokunmamız ümidiyle başlıyorum haftanın ilk yazısına.
Geçtiğimiz dönem içinde İzmir Büyükşehir Belediyesi pek çok insana, sanatçıya dokunmaya çalıştı. Kendi imkânları ölçüsünde gayret etti buna. Daha fazla imkânı yaratabilecek olan, vergi toplayıcı konumundaki organizasyon, özellikle Avrupa’da bu sorunun üstesinden gelirken, hükümetimizin bu konuda da bir acil eylem planı olmadığını hep beraber gördük. Aslında bu dönem bizi de insan olarak gafil avladı. Birbirimizin durumunu sormakta, maddi paylaşım yapacak gücümüz olmasa bile, ruhlarına dokunmakta tembel davrandık.
Pazartesi günleri spor yazısı olsun diye konuşmuştuk İz Gazete yönetimi ile… Ama bu çok önemli olayı konu etmeden başlayamazdım. Spor ise hayatın çok fazla arka planında kalmakta bugün. Her alanda aradığımız adalet kavramı spora da sirayet etmiş durumda. Senaryosu bitmiş bir izlencenin seyircisi konumundayız. Şirketlere dönüştüğünden beri kulüpler, onların birliği de şirketlerin çıkarları üstüne karar alan kurumdan ileri gitmiyor. Yapılan yatırımları korumak için, sahada başarılı olamayan takımlar bir şekilde itelenerek şampiyonlukla bitiriyorlar sezonu. İktidarın kentlerden aldığı oy, o kentlere yaptığı yatırım ve kentin takımına gösterilen rağbet, müsabakalardaki oyunun önüne geçiyor. Belediyelerin rekabet ortamındaki bir ligde bulunmasının mantığı yok. Ama bunu kafasına takıp o belediyeyi ligden çektirecek gücü olan da yok ne yazık ki. Böyle bir ortamda, maçların sonucuna hakem, mhm ve tef etkisi olmuyor demek, Polyannacılık oynamaktan öteye gitmiyor. Evet bu oyunu bozan Tatar Ramazanlar var elbette. Tüm oynanan oyunlara karşı şampiyonluk yaşayanlar, ligde kalmayı başaranlar ve üst lige çıkabilenler.
Altay bu anlamda tarih içerisinde en fazla hakkı yenmiş takımlardan biri. Birçok finali var sahada değil masada kaybettiği. Ülkenin en ilginç taraftar topluluklarından biridir Altay. 3. lige düştüğünde bile gündemi değiştirmeyi başaran, kentin daha iyi ve güzele gitmesi için çaba harcayan bir sosyal taraftarlık anlayışı vardır. Altay Sosyal Yardımlaşma Derneği’nin, kulüple yaptığı 16 Ocak kutlamaları bunun küçük bir örneği. Süper lige çıkması türlü sebeplerle engellenen ama bu sefer oyunu bozmanın üçlü yollarını bulmaya ant içmiş bir takım Altay. Aslında Trabzonspor’a yakıştırılan Anadolu Kaplanı sözünü, çok daha öncesinde hak eden, Anadolu’dan bir ülke kupası kazanan ilk takımdır. Yaşadığımız olaylara duyarlılığı ile ülkemizin en bilinen taraftar gruplarından Çarşı’ya benzer. Eminim ki kentin yaşadığı sorunların, ligde yaşadığı sorunlarla birlikte hareket ettiğinin farkın olan bu büyük camia, bu sezon kazanmaya devam ederek oyun bozacaktır.
Adana Demirspor karşısında aldığı galibiyet şampiyonluğun habercisi diyebilirdik eğer başka bir takım alsaydı. Ama genel sorunların yanı sıra içerde de sorun varmış gibi görünmesi, hoca değişiklikleri taraftarlarını tedirgin ediyor. Bundan bir kaç hafta önce Giresunspor’un önünde lider olan takım bu gün 12 puan geride. Ama 1. Ligi takip edenler bu puan farkının her an kapanabilir olduğunu bilirler. Takımın İzmir’deki maçlarını daha yakından takip ederek, şampiyonluk sezonu size her hafta anlatmaya gayret edeceğim. Umarım bu sezonu tüm liglerde Siyah-Beyaz olan ezilenlerin takımları şampiyon olarak kapatır.