Her yıl artan üretici maliyetleri ve gıda fiyatları, küçük üretici çiftçilerin koşullarını ve gıda güvencesini giderek daha da zayıflatırken; endüstriyel tarım ve gıda sisteminin güvenliği, insan sağlığı ve ekolojik denge üzerindeki aşındırıcı etkileri, üretim teknik ve koşullarının da etkisiyle ağırlaştı.
Kovid-19 pandemisi ile tarım ve gıda alanındaki kırılganlıklar belirginleşti, gıda güvencesi ulus devletler için ulusal güvenlik meselesi haline geldi.
Rusya'nın Ukrayna'yı işgali ise gerek tarım ve gıda üretiminin girdi fiyatlarını artırıcı etkisi gerekse Rusya ve Ukrayna'nın iki büyük tarımsal aktör oluşu sebebiyle, hali hazırda süregelen gıda krizini çeşitli başlıklarda derinleştirdi. Türkiye’nin de inisiyatifiyle oluşturulan tahıl koridoru ise savaş bölgesinden yüklü miktarda tahılın çıkmasını sağlasa da söz konusu tahıl miktarlarının sadece küçük bir bölümü gıdaya en çok ihtiyaç duyan yoksul ülkelere ulaşabiliyor. Rusya’nın geçtiğimiz günlerde tahıl koridorundan çıkması ve dün yeniden koridora katılması gibi istikrarsızlıklar da cabası…
Gıda krizinin kendisini gösterdiği pek çok biçim ve düzlemeye baktığımızda ise endüstriyel tarım sisteminden kaynaklanan nedenlere ve etkilere ulaşıyoruz.
Endüstriyel tarımın yarattığı tahribatın ötesinde, nedeni ve etkeni olduğu gıda krizinin farklı yönleriyle derinleşmesi, doğal olarak endüstriyel tarım ve gıda sisteminin sorgulanmasına yol açıyor.
Endüstriyel tarım sisteminin sürdürülemez hale gelmesiyle, yerini alacak yeni tarım ve gıda sisteminin gündeme gelmesi ise yaşamın devamlılığı kadar ehemmiyetli ve meşru bir gündemi oluşturuyor.
Endüstriyel tarım ve gıda sisteminin ortaya çıkardığı kriz ve sorunlara yönelik kapsamlı ve çok yönlü bir çözüm arayışı olan agroekoloji, tam da bu noktada ayrıntılandırılarak tartışılması gereken bir başlık olarak öne çıkıyor.
Endüstriyel tarımdan agroekoojiye geçiş tartışmasının öne çıkarabileceğimiz temel soruları ise şöyle sıralanabilir:
Agroekoloji, endüstriyel tarıma gerçekçi bir alternatif olabilir mi?
Çiftçiler için, agroekolojinin endüstriyel tarımdan ne farkı var?
Çiftçiler için agroekoloji gerçek ve kazançlı bir alternatif mi?
Bu noktada geçtiğimiz günlerde Independent Türkçe için hazırladığım “Endüstriyel tarım krizi derinleşirken: Agroekolojiye dönüş mümkün mü?” başlıklı dosya için görüştüğüm çiftçi temsilcileri ve uzmanların görüşlerinden bazı notlar aktarmak isterim.
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü'nden Dr. Arş. Gör. Fatih Özden, agroekolojiyi, "Piyasadan temin edilen dış girdiler yerine doğal süreçlerden yararlanarak, ekosistem bileşenleri arasında faydalı biyolojik etkileşimler ve sinerjiler oluşturarak yapılan doğa dostu tarımsal üretim ise agroekoloji uygulamalarını ifade ediyor” şeklinde tanımlıyor ve ekliyor: “Dolayısıyla çiftçilerin bu pahalı, şirketlere bağımlı, sağlığa ve çevreye zararlı üretim sisteminden mümkün olduğunca uzaklaşmaları önemli. Türkiye için en önemli konu bugün için taraf gibi görünen; oysa agroekolojinin ortak paydaşları olan özneler arasındaki mesafenin kapatılarak agroekolojinin bilim, uygulama ve hareket bileşenleri arasında sinerjinin yaratılmasıdır. Bunun yolu da kır ve kent emekçilerinin tarım ve gıda politikalarının belirlenmesinde doğrudan müdahil olabildikleri gıda egemenliği paradigmasından geçiyor. Uluslararası köylü hareketi La Via Campesina'nın Doğu ve Güneydoğu Asya Bölgesel Sekreteri Haesook Kim'in deyişiyle; 'Agroekoloji olmadan gıda egemenliği sadece bir slogandır, gıda egemenliği olmadan agroekoloji ise sadece bir tekniktir”.
Çiftçiler Sendikası (Çiftçi-Sen) Genel Sekreteri Berin Ertürk ise, çiftçilerin eğer kazanca "Bir dönüm kaç para getirir" şeklinde bakmazlarsa agroekolojinin kazançlı olduğunu ifade ediyor ve agroekolojinin toprağı zenginleştirdiğinin altını çizerek, "Toprağınız yıpranıp yoksullaşmaz, giderek zenginleşir; bitki besleme ve koruma gereksinimi giderek azalır; iş kolaylaşır. Sağlıklı ortamda yaşar, sağlıklı beslenirsiniz" diyor.
Çiftçilerin endüstriyel tarımdan agroekolojiye dönüşlerinin koşulları üzerine konuştuğumuz Meksika Chiapas Colegio la Frontera Sur (ECOSUR-İleri Araştırmalar Enstitüsü) Agroekoloji profesörü, Brezilya'daki Federal Ceará Üniversitesi'nin (UFC) Coğrafya Bölümü misafir öğretim üyesi ve Land Research Action Network'ün (LRAN) koordinatörü Prof. Dr. Peter M. Rosset ile ise durumu "Biz yaptığımız bütün çalışmalarda, çiftçiden çiftçiye metodolojisini uygulamaya çalışıyoruz. Aktivistler, araştırmacılar veya örgütler olarak, temel görevimiz/işlevimiz, çiftçilerin birbirlerinden öğrenebilecekleri imkan ve olanakları yaratmak. Çünkü birbirinden öğrenme süreçlerini sistemli bir hale getirmek; buna yönelik vesileler oluşturmak gerekiyor" şeklinde özetliyor.
Erasmus Rotterdam Üniversitesi International Social Studies Politik Ekoloji Programı doktora araştırmacısı Umut Kocagöz, "Agroekoloji Türkiye'nin emekçi sınıflarının nasıl besleneceği, nasıl hayatta kalacağıyla ilgili bir sorun olarak tarif edilmek durumunda. Ancak bu şekilde bir agroekoloji gerçek kaynağını bulabilir, soyut ve elitist bir tartışmadan çıkarak emekçi sınıfların hareketinin bir parçası haline gelebilir. Velhasıl, Türkiye gibi agroekolojik yapısı endüstriyel tarım tarafından delik deşik edilmiş, şirketlerin sermaye devleti aracılığıyla güçlü bir boyunduruk kurduğu bir ülkede, geleneğinde örgütlenme olmayan bir kesim olan tarım emekçilerinin, devlet ve sermayeden bağımsız bir örgütlenme sürecine girişerek bir güç haline gelmeleri dışında, ben agroekoloji hareketinin gelişmesinde bir imkan görmüyorum” görüşünü paylaşıyor.
Bu köşedeki alanımız el verdiğince taratışmaya ve görüşleri paylaşmaya çalıştığımız konuların belki de en önemlisi olan endüstriyel tarımın krizi ve agroekolojiye geçiş ile inşa edilecek gıda egemenliği meselesinin ayrıntılarını yukarıda aktardığım kapsamlı dosyadan takip edebilirsiniz.
Toplumun özellikle en kırılgan kesimlerini derinden etkileyen yaşamsal sorunların çözümünü tartışmanın taşıdığı tüm öneme rağmen, bir yandan da sözün sınırlarına dayandığımızı fark etmemiz gerekiyor. Artık çözümleri tüm yurtta el birliğiyle yaşama koşmanın zamanıdır.