Amerikan üniversitelerinin kampüslerinden gelen İsrail’i protesto haberlerini hem hayretle hem de deja vu (Ben bunları daha önce de görmüştüm) duygularıyla izliyorum. Başta New York olmak üzere tüm ülkede onlarca gösteri, yüzlerce tutuklama, siyasal tepki, karmaşa…
Hayretle izliyorum, çünkü Amerikan medyalarının ve siyasi kurumlarının İsrail yanlısı derin hegemonyalarına rağmen aralarında ilerici Yahudi öğrencilerin de bulunduğu gençlerin böyle bir bilinçle ayaklanmasını beklemiyordum.
“Deja vu” ile, çünkü 1968 yılında benzer şeyler olduğunda oradaydım. O yıl doktora öğrenimine başlamak üzere Amerika’ya gelmiştim. Televizyonlar öğrenciler ve Viet Nam savaşını protesto eden aktivistlerin polisle çatışmalarının görüntüleriyle doluydu. Ülkenin dört bir yanında gençlik “Savaşa Hayır!” diyordu.
O sırada İstanbul Üniversitesi de bizim solcu gençlerin işgali altındaydı ama, kapitalizmin kalesi Amerika’da bu kadarını beklemiyordum.
Üniversite nedir?
Benim gittiğim üniversitede, ki muhafazakar bir bölgede bir eyalet üniversitesiydi, ülkedeki kurulu düzenin (The Establishment) tüm kurumları sorgulanıyor, General Motors gibi Pentagon ortağı şirketlerin kampüse girmesi engelleniyor, doğrudan doğruya üniversitenin varlık nedeni sorgulanıyordu.
Bunu yaşayarak gördüm:
1969 yılında asistanı olduğum dersin sınav kağıtlarını değerlendirip öğrencilere verdim. Notlarda A,B,C,D “geçer” F ise “geçmez” anlamına geliyordu. Eksi ve artılarla daha ince ayrımlar yapılabiliyordu.
Sınavdan sonra bir öğrenci geldi ve sordu:
“Bana artı C ile eksi B arasındaki farkı söyleyebilir misiniz? Neye göre bu fark?”
Kem küm, daha çok çalışanın daha iyi not almasının adil olduğu türünden bir şeyler söyledim.
Çocuk devam eti:
“Sizce üniversitenin rolü nedir? Savaş makinesine cıvata üretmek midir? Nedir bu not ayrımcılığının asıl işlevi?”
Meğer bu itiraz bana değil tüm sistemeymiş.
Çocuklar ayrımcı not sistemine protestolarını sürdürdüler ve sonunda ABCDF sistemi yerine “Geçer” ya da “Geçmez” şeklindeki yeni sistemi kabul ettirdiler.
En önemlisi, “Nedir üniversitenin gerçek işlevi?” sorusunu gündeme getirdiler.
Bu kez bir fark var
Bugünkü başkaldırıyı değerli kılan bir neden de şu: Viet Nam Savaşı’nı protesto eden gençlerin içlerinde her an askere çağırılma korkusu vardı. Şimdi yok. Gençler kendilerine ahlaki bir konum seçiyor ve “hayır!” diyorlar.
Üniversitelerinin İsrail’n savaş makinesine cıvata üretmeyi görev bilen dev şirketlerle ilişkilerin kesilmesini istiyorlar.
Dünyaya “bilim özgürlüğü” ahkamı kesen mavi kurdeleli “liberal” üniversiteler bu sorgulamaya katılan hocaları işten atıyor, öğrencilerinin üzerine polisleri gönderiyor!
İfade özgürlüğü ve demokratik haklar üzerine kurulmakla övünen ABD şaşkın, ne yapacağını bilemiyor.
Bu aynı zamanda tehlikeli bir durum. Her türlü kışkırtmaya açık. Hele seçim yılında.
Hesaplaşma başladı
Ben 1968-74 yılları arasında şunu gördüm ki, bu türden kökten sorgulamaların çok radikal sonuçları olabiliyor. Zor sorular karşısında ırksal, cinsel, politik ayrımcılıklar iskambil kağıdı gibi yıkılıyor!
Bu sefer de bu türden sonuçlar olacaktr: Yalnızca İsrail ve Ortadoğu’da olacaklardan söz etmiyorum. O zaman da yazmıştım: İsrail Şifa Hastanesi’ni bombalayıp 300’ü çocuk 500 kişiyi öldürdüğü gece bu savaş bitmiştir. İsrail kaybetmiştir. Bu sürecin geri dönüşü yoktur.
Bir gün gelir, katillerin ve cıvatacıların çocukları hesap sorar. ABD’de ve İsrail’de bu hesaplaşma başlamıştır!