“Ekofeminizm” kadın ve doğa arasındaki ilişkiye dikkat çeker ve erkekliğin kadını ve doğayı tahakküm altına aldığını savunur. Bu görüşe göre kadın da doğa da erkeğe göre ikinci plandadır; ataerkil düzende ikisi de erkeğe bağlı, bağımlıdır.

Geçtiğimiz aylarda Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Kültürel Çalışmalar Dergisi Moment’te (2021, 8(1): 205-226) Sezen Ergin Zengin’in ekofeminizm ve erkeklikler bağlamında avlanma üzerinden avcıların inşa ettiği erkeklik temalarını ortaya koymak amacıyla yaptığı bir çalışma yayımlandı. Avlanma avcıların doğayla kurduğu şiddetli ilişkiyi çok daha net biçimde ortaya koyduğu için makaleye araştırma alanı olarak seçilmiş. Burada araştırılan erkeklik kavramı ise “hegemonik erkeklik”; yani toplumsal cinsiyet sıralamasında en üst sırada yer alan, sadece kadını tahakküm altına alıp bağımlı kılmakla kalmayıp farklı erkeklikleri de aşağı görüp ötekileri dışlayan, kendi hükümranlığını sürdüren bir erkeklik…

Avlanma ise “çok güçlü biçimde erkeklikle ilişkilendirilen, şiddeti ve öldürmeyi normalleştiren bir eylemdir.”

Nurse’ün 2020 yılında erkeklikler ve hayvanlara verilen zarar üzerine yaptığı araştırmayı da kaynakçasına ekleyen zengin; hegemonik erkekliklerin hayvanlara zarar veren kişilerin ortak paydasını oluşturduğunu ve verilen zararın gerekçesinin para kazanmak, çıkar elde etmek dışında öncelikli nedeninin erkekliğin sürdürülmesi, yani kendini erkek gibi hissetme, erkek gibi davranma olduğunu söylüyor.

Araştırma bir av dergisinin iki yıl süreyle incelenmesi ve Türkiye’den yazılan yazılarda “erkekliklere göndermede bulunan ve doğa, insan dışı hayvan ve kadınları farklı şekillerde temsil eden örnekler not” edilerek “farklı erkekliklerle alakalı temalar” belirlenmesi ve “ekofeminizm ile erkeklikler etrafındaki kuramlar etrafında” tartışılması ile ortaya çıkmış.

Makaleye göre derginin tematik analizi yapıldığında temalar yiğitlik, mücadelecilik, ödül, homososyallik, milliyetçilik, kadın hayvanlar ve avlanmanın pornografisi, doğaseverlik, centilmenlik, spiritüallik olarak gruplanıyor. Yani avcı, herkesin yaptığından farklı olarak zor olanı seçip (yiğitlik), kırsal alanda düşmanı yenip (mücadelecilik), av sonrası saklayacağı trofesini sergileyeceği (ödül), erkek erkeğe sosyalleşeceği (homososyallik), ecdattan gelen bir geleneği yerine getirdiği (milliyetçilik), hayvanları cinsiyetlendirip kadınlaştırdığı (kadın hayvanlar ve avlanmanın pornografisi), kanun ve kurallara uyarak doğasever bir doğa adamı olarak davrandığı (doğaseverlik) ve etik dışı yöntemlerle avlananları ve ekosistemdeki yerlerini anlamayanları eleştirdiği (centilmenlik), doğayla kurduğu ilişkide avlanmaktan fazlasını yaptığını hissettiği (spirituallik) bir etkinlik yapıyor.

Sezen Ergin Zengin, bu başlıklar altında tartıştığı söylemleri makalede şöyle bir sonuca bağlıyor:

“… avcıların spor, tutku, zevk vs. olarak adlandırdıkları avlanma eylemi vasıtasıyla doğayı, hayvanları ve sembolik olarak kadını sömürülebilir nesnelere dönüştürdükleri ve bu yolla hegemonik erkekliği yeniden ürettikleri gözlemlenmiştir. … …güç, akıl, cesaret vs. gibi eril niteliksel içerikler avcıların kendi erkekliklerini inşa etmek ve doğanın, hayvanların ve kadınların tabiiyetini sağlama almak için kullanılmaktadır. Ayrıca, insanın evrimsel geçmişinde avlanmanın önemi ve ekolojik dengenin korunması gibi rasyonel açıklamalar ile Türk efsaneleri gibi sembolik öneme sahip anlatılar avcılığı meşrulaştıran açıklamalara yedirilmektedir.”

Makaleye internetten ulaşmak mümkün. Satır aralarında farklı araştırmaların oldukça çarpıcı bulguları da var.

Zengin’in makaledeki son cümlesiyle bitireyim: Antitürcü ekofeminist yaklaşımlardan beslenen bir erkeklik, ekolojik ve toplumsal pek çok sorunun üstesinden gelmek için iyi bir başlangıç gibi durmaktadır.