Yerel seçimlere az zaman kaldı. 17 ay sonra yapılması öngörülen yerel seçimlerle ilgili siyaset kulislerinde adaylıklar konuşulmaya başladı.
Belediyeler, kentteki işsizliğin ve kent yoksulluğunun en çarpıcı biçimde görünür olduğu yerlerdir. Beş yıldır üç farklı belediyede geçen aktif çalışma hayatımdaki izlenimlerimi peyderpey paylaşmanın seçim sürecine katkısı olabileceğini düşündüm.
Belediyelerle ilk tanışmam 2010 yılında oldu. Ankara’da ODTÜ Mezunları Derneği bünyesinde oluşturduğumuz sosyal sorumluluk proje ekibiyle önce Çankaya Belediyesi ve hemen sonrasında Yenimahalle Belediyesi ile tanıştım. Biz, bir dernek olarak proje ekibiydik ve kent yaşamında gönüllü katkıda bulunmak, bilgi ve deneyim paylaşmak ve aynı zamanda kentin sokaklarını öğrenmek istiyorduk. Üniversite yaşamının günümüz koşullarından en derin eksikliği toplumsal sorunlardan kopmasıdır. 12 Eylül askeri darbesinin üniversitelere en büyük zararı toplumdan kopuk ve içine kapanık üniversitelerin oluşmasını sistematik halde gerçekleştirmesidir. Üzerine son on beş yılda her köşebaşında açılan üniversiteler eklenince, üniversitenin üretegeldiği kültür ortamı, akılcı ve bilimsel çalışma ortamı hem kısıtlı hale geldi, hem de iyice toplumsal ihtiyaçlardan uzaklaşmış oldu. Hal böyleyken, dernek bünyesinde 2010 yılında oluşturulan Ankara Gönüllü Takımı’nın ilk işi dernek-belediye işbirliği sağlamaktı. Çünkü Belediye Kanunu, 76. Ve 77. Maddeler tam da bizim yola çıkma amacımızı kapsıyordu: ‘Kent Konseyi’ ve ‘Yerel Hizmetlere Gönüllü Katılım’ .
ANKARA GÖNÜLLÜ TAKIMI (AGT)
Büyükşehir Belediye Başkanımız Aziz Kocaoğlu öncülüğünde, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin en uzun soluklu sosyal projesi ‘Abla-Ağabey-Kardeş’ projesidir. Ahmet Piriştina döneminde İzmir’e getirilen en büyük organizasyon, Uluslararası Universiade Yaz Olimpiyatları bünyesinde oluşturulan İzmir Gönüllü Takımı’nın bir üyesiydim. Olimpiyatlar sırasında Polonya delegasyonuna rehberlik etmiştim. ODTÜ’nün İngilizce hazırlık sınıfını bitirir bitirmez kendimi 198 Polonyalıyla baş başa bulunca İngilizce konuşabildiğimi fark ettim. Bu farkındalık sayesinde lisede yara alan yabancı dil özgüvenim de onarıldı.
İzmir Gönüllü Takımı, Universiade sonrasında mahallelere giderek, evlerde çocuklarla ders çalışma programı geliştirerek devam etti. Aslında, bu tür sosyal projelerin doğrudan Belediyeler bünyesinde yapılması sürdürülebilirlik açısından risklidir. Çünkü, Belediye Başkanları değiştiği anda tüm kadroyu değiştirdiğinden bir önceki dönemde yapılmış ne varsa güvenmez, sorgular ve sonrasında pek çok sıkıntı çıkar. Neyse ki Aziz Başkan üçüncü dönemde de görevde ve Abla-Ağabey-Kardeş Projesi her geçen yıl daha da başarılı biçimde çalışmalarını sürdürüyor.
Belediye Başkanı göreve ilk geldiğinde sorgusuz sualsiz tüm ekibi değiştirmemeli. Ne de olsa en azından bir beş yıl yapılmış bir şeyler olduğu düşüncesiyle bir bakmalıdır yakın geçmişe. Mutlaka seçilmiş olan çok daha iyi işler yapacaktır ancak çok hızlı hareket etmemek gerek.
Ankara Gönüllü Takımı, 2010 yılının Mart ayında aynı heyecanla Ankara’daki Yenimahalle ve Çankaya Belediyelerinin desteğiyle sahaya çıktı. Belediyelerin Kültür ve Sosyal İşler Müdürlükleri bünyesinde yürütülen bu çalışmaların iki belediyede aynı iş olmasına rağmen yaşama geçme süreci birbirinden o kadar farklı oldu ki, ufkumu açan ve beni mıknatıs gibi çeken bir sistemsizlik süreçlerini deneyimlemiş oldum. Sadece bir gönüllü olarak dahi maruz kaldığım diyaloglar ve konuşmalar hele bir gün çalışan olsam kim bilir neler olacak demekten beni alamamıştı. Nitekim, son beş yıldır, üç farklı belediyede yaşadıklarım 2010 yılındaki aklıma gelenleri başıma getirdi.
Belediyeler, seçimle göreve gelen Belediye Başkanlarıyla yönetildikleri için kanunlar, yönetmelikler her yerde aynı olmasına rağmen ülkemizdeki en kurumsallaşamamış yapılardır. Bürokrasi sözcüğünün olumsuz anlam yüklenmesi de önce Belediyelerden kaynaklanıyor olabilir. İsviçre’de olumlu algılanan bürokrasinin, Türkiye’de olumsuz algılanması, Belediyelerdeki bürokratların kişisel bir çıkarları yoksa mevzuatı ‘iş yapmama’ üzerine kurgulamalarındandır. Ancak Belediye Başkanı, kurumsal bakış açısına sahipse bu durum adım adım tersine döndürülebilir. Dolayısıyla, Belediye Başkanı’na düşen ilk iş kendi reklamı ve adı üzerinden tanıtım, sosyal medya yönetimi yapmak yerine öncelikli olarak Belediye adına tüm görünürlük stratejisini geliştirmektir.
İlk karşılaştığım Belediyelerle bugüne kadar süre gelen bir projenin kurumsallaşmasını sağlamış olduk. Ancak yukarıda belirttiğim gibi 2014 seçimleri hemen sonrasında Ankara’da süregelen uygulamaların akıbetini öğrendiğimde tam da bahsettiğim durum ortaya çıkmış. Yenimahalle Belediyesi’nde Fethi Yaşar Başkan görevini sürdürdüğünden ekip değişmemiş, AGT projeleri hız kesmeden, hedef büyüterek saha çalışmalarını sürdürmeye devam etmekteydi. Çankaya Belediyesi’nde ise Başkan Alper Taşdelen göreve geldikten hemen sonra tüm ekibi yenilendi. İlla ki yeni yönetimin bakış açısına göre değişiklikler, güncellemeler yapılarak toplumsal yarar göz önünde bulundurularak çalışmalar yürütülüyordur diye umuyorum. Burada belki de Belediye Başkanlarının en önemli kriteri ‘istatistik’ olabilir. Çünkü analiz yapmanın temeli nitel ve nicel verilerin yorumlanmasıyla mümkündür. Bu kapsamda, sosyal projelerin de laf sözden ibaret olmadığı bakış açısıyla analiz edilmesi ve buna göre amaçlara ulaşıp ulaşmadığının belirlenmesi gerekir.
İstatistik, en rahat yalan söylenebilecek alan olduğundan teorik ve uygulamada kullanılan veri toplama ve değerlendirme süreçlerine bilimsel açıdan hakim birilerinden fikir almak önemlidir. Çünkü eldeki veriler teorik araçlarla çözümlenmezse herkes okumak istediği yorumu yapabilir.