Tek adam yönetimindeki AKP iktidarı halkın demokrasiye, anayasaya, hukuka, özgürlüklere, laikliğe, insan haklarına sahip çıkma reflekslerini yok etmeye kalksa da, toplumun bu değerlere sahip çıkmak için 19 yıldır mücadele etmesi halkın bir şeyleri değiştirmek istediğini kesin ve net ortaya koydu. Örnek vermek gerekirse AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz bayram sürecinde içki satışına yasak getirmiş ve tepkilere neden olmuştu. Bu yasak Anayasaya aykırıdır. Çünkü alkol yasağı demokratik bir hukuk devletinde kişi hak ve özgürlüklerini ihlal etmenin yanısıra, ticareti yasaklama anlamına da gelir. "Dinimiz bunu böyle emrediyor" şeklinde bir yasak getirilemez. Bu keyfi yasak kararına "dur" diyecek ve toplumun reflekslerine sahip çıkması gereken siyasi muhalefet görevini yeterince yerine getirmemiştir. Muhalefetin siyasi kaygıları gözeterek yeterli tepki göstermemesi çok yanlış olmuştur. Hiç bir şeyi iyi yönetemeyen AKP iktidarı, krize soktuğu ekonomi yüzünden ülke içinde hiçbir şey yapamaz hale geldi. Dış politikaya baktığımızda ise hala olmayacak işlere imza atma peşinde.
Öncelikle AKP iktidarının da desteklediği Müslüman Kardeşler örgütünün İhvancı politikalarını yaşama geçirmek için emperyalistlerin desteğiyle kurulan partiler önce Mısır, daha sonra Sudan, Fas, Tunus'da hezimete uğradı. 'Arap Baharı' adı altındaki Siyasi İslam projeleri Ortadoğu ülkelerinde hızlı bir şekilde çöküşe geçti. Bunu gören AKP iktidarı İhvancı anlayışı bırakarak yine ABD desteğiyle rotasını Afganistan'a çevirdi. Suriye işgali sürecinde emellerine ulaşamayan emperyalist ABD ve AKP, yeni rotaları Afganistan konusunda, ülkeyi çok tehlikeli bir sürece sokabilir. İç siyasette sıkışan AKP, Taliban üzerinden nemalanmak istediği için, dışarıya siyasi islamcı kimliğini göstermek, Türkiye'ye yeni bir islam ülkesi imajı verme çabası içine girdi. İkinci defa 4 yıllığına seçilen Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın son günlerdeki dinci, gerici bilimden uzak fetvaları, Yargıtay'ın dualarla açılışı, kılıçla hutbe okuması, laikliğe saldırı, küçük çocuklara Kur'an kursları projeleri...gibi bütün bu mizansenler, "Türkiye bir İslam devletidir" imajı yaratma çabasının bir sonucudur. Ancak Afganistan'ın bulunduğu Orta Asya coğrafyasında siyasi İslamcı politikaları ortaya koymak hiç de öyle kolay olmayacaktır. Rusya ve Çin'in etkisi altındaki Türk Cumhuriyetlerinin bulunduğu coğrafyaya bir zamanlar Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin hamiliğine soyunan Turgut Özal'a, o coğrafyada Türkiye'nin hiçbir rolünün verilemeyeceğini göstermişti. Aynı şey bugün Ortadoğu coğrafyasında da geçerlidir. Bunu unutmamak lazım. Anayasaya, hukuka, özgürlüklerimize, laikliğe, insan haklarına sahip çıkma konusuna dönecek olursak, Türkiye, 1839'da Tanzimat, 1856'da Islahat Fermanı'nı, 1876'da da Kânûn-ı Esâsî yapmış bir ülke olduğunu herkes biliyor. Bugüne kadar dış dinamiklerin gücüyle yapılan hiçbir belge başarılı olamamıştır, olamayacaktır
da. Yani Kânûn-ı Esâsî yapıldığında tersane konferanslarında Fransızlar, İngilizler yasaya 113. maddeyi koymuş padişahın, istediğini beğenmediğini dışarıya atacağına bilmiyor muydu? Biliyordu tabii ki. Amerikalılarda aynı şekilde 2017 anayasası yapılırken aynı şekilde her şeyi biliyordu. Herkesin bildiğini tekrarlamaya gerek yok kısaca anlaştılar. dediler ki "Bizim istediğimiz yapacak mısın?"Yaparım dendi. "Ortadoğu Eş Başkanı olmaya devam edecek misin?"dediler. Evet dendi. Ortadoğu gerçeklerinden uzak, altyapısız ve geleceği olmayan emperyalist politikalar çok uzun sürmedi. Özetle ılımlı islam ve Ortadoğu Eş Başkanlığı projelerinin bittiği ortada. Bu projelerin bittiğini göstermek de muhalefete düşüyor. Muhalefet 2019 yerel seçimlerinde HDP'nin desteğiyle aldıkları yerel seçim zaferini, önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçiminde de gösterebilecek güçte. Millet İttifakına düşen ise hiçbir şeyden çekinmeyerek, çekingen tavrını bırakarak, HDP'yi de yanlarına alarak Ortadoğu Eş Başkanlığı, Siyasi İslam projelerinin bittiğini emperyalistlere ve millete ancak bu şekilde gösterebilir. Nokta.