29 Mayıs 2018'de Ankara’daki bir plazanın 20’inci katından şüpheli bir şekilde düşerek hayatini kaybeden Şule Cet Gazi Üniversitesi Sanat Tasarım Fakültesi Tekstil Tasarımı 2. sınıf öğrencisiydi. Şüpheli olumunun ardından 1,5 yıl geçti. Ve bugün bu cinayetin 6. ve karar duruşması yapılıyor (ve belki siz bu satırları okuduğunuzda duruşma bitmiş olacak)
Çet Ailesi ise olayın intihar değil cinayet olduğunu iddia edip otopsi bulguları ve telefon kayıtları ile olayı ispatlamaya çalıştı. Olayın bir intihar olmadığı resmi kurumlarca doğrulandı. Şule’nin psikolojik bunalımda olduğu iddiaları tanık beyanlarınca çürütüldü.
Yine bir kadın cinayeti ve öncesinde sure gelen sistematik tehdit, şantaj, cinsel istismar ve tecavüz söz konusuydu. Ancak, bu kez intihar süsü verilmeye çalışıldı ve genç bir kadının olumunun ardından, kadını susturmaya çalışılan, tehdit eden ve kadını suçlayan açıklamalar ardı ardına geldi bu dava boyunca.
Sanık sandalyesinde oturan kişinin önceki duruşmalardan biri esnasında maktulun babasına karşı söylediği “ kızına sahip çıksaydın” sözünün adeta islenen sucun kabulü anlamını taşıyordu aslında. Dilerim ki bu karar duruşmasında, her iki sanığın da çelişkili, birbirini suçlayan, tanık ifadelerini ve tıbbi delilleri yok sayan ifadeleri ve saldırgan tutumları karar duruşmasında etkisini gösterecektir (ve hatta göstermiştir)
Sadece sanık Berk Akand’in avukatı Hiseyin Ayan’ın sarf ettiği “Şule gezip tozan bir tip. Ailesinin gönderdiği para yetmezdi. Hangi barda is istese bulurdu” sözleri bile kendini savunma şansı olmayan bir kadının ardından edilmiş en acımasız sözler olarak kazındı zihinlerimize.
Önce intihar ettiği ileri sürüldü. Cinsel istismar olmadığını beyan etti sanıklar. Otopsi bulguları dava dosyasına girince cinsel zorlamaya dair bulgular netleşirken, Şule’nin düşme pozisyonundaki yerle temas ve fırlayan ayakkabı “bu durumun olağan bir intihar davranış örüntüsüne ve surecin olağan akışına aykırıdır” seklinde bir bilirkişi raporuyla dosyaya girdi. Canlandırma tekniği ile yapılan olay yeri incelemesi sonunda da atlamış olma ihtimalinin olmadığı kayıtlara geçti.
...
Şule Cet davası özelinde ve kadına yönelik islenmiş tüm nefret suçları genelinde, adeta simgeleşmiş bu davada mahkemenin verdiği karardan bağımsız olarak, toplumsal hafızanın bu olayı hiç unutmaması için hepimize düsen görevler var. Her şey kanun düzenlemeleri ile çözülmeyecek bu topraklarda.
Ve erkek egemen zihniyet tarafından taciz, şiddet ve istismara karşı mücadele eden kadın dayanışması; erkek egemen zihniyetin kadını suçlayan ve kadını ezip sindirmeye çalıştığı anlayışa da gerekli cevabi vermeye devam edecek.
Kadını ötekileştiren; cinsel bir obje olarak görüp her turlu taciz, istismar ve tecavüzü kendinde hak olarak gören; bu davranışları sergileyen anlayışa evde, sokakta, is yerinde ve hiç bir yerde müsaade etmeyecek.
Kadın, tek başına değildir. Yalnız değildir. Kimden gelirse gelsin, kararlılıkla, kadına yönelik şiddetin karsısında durulmalıdır. Es, eski es, sevgili, baba, oğul, kardeş, kadına karşı şiddeti kim ve hangi yolla göstermeye kalkarsa kalksın, karşısında kadın dayanışmasını bulacaktır. Bulmalıdır. Güçlü kadın, bu toplumun omurgası olacaktır. Kadını yok sayan zihniyet sona erene kadar sürdürülecek bu kararlı mücadele, herkes için bir onur meselesidir.
Kadına, yasam tarzı, inanışları, yönelimleri üzerinden yöneltilen her eleştiri; kadın bedeni üzerinden gerçekleştirilen her turlu ötekileştirici yaklaşım, laik sistemin dibine konulan bir dinamittir. Ve bu dinamit patladığında yıkılacak olan demokratik isleyiş yapısının altında hep birlikte kalacağız.