Türkiye’de ve dünyada çevre sorunları inanılmaz boyutlara ulaştı.
Dünyanın gelişmiş ülkelerinde çok ciddi çevre koruma örgütleri, inisiyatifler, oluşumlar mevcut. Bu kuruluşlar ülkelerin insanları tarafından ciddi bir şekilde destek görürler. Çevre kuruluşları ve bu kuruluşlarda gönüllü hizmet edenler, doğanın-çevrenin tahrip olmasını istemeyenler tarafından birer kahraman gibi görülürler, kuruluşlar çok önemsenir, sürekli ve düzenli bağışlarla hayatta tutulurlar.
Mesela 10 yaşında çevre mücadelesi başlatan Greta Thunberg’in Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda tüm dünya lider ve ülkelerine fırça çekmesine bile imkan tanınmıştır.
Türkiye’de durum biraz farklıdır. Türk halkı nedense, (Göçer kültürden gelme bir gelenek olsa gerek) sadece kendi oturduğu çadırın iç kısmına bakar. Çadırın dışında ne olmuş, etraf pislikle doluymuş, önü çöp yığılıymış onu hiç ilgilendirmez. Varsa yoksa kendi evinin içi onun için önemli alandır. Yurdumun insanı milyonlarca para ödeyerek, ev alır, daire alır, denizin kenarında yazlık alır. Ancak denizin kirlenmesine, ormanların tahrip edilmesine, doğanın yok edilmesine seyirci kalır.
Mesela Çeşme, mesela Bodrum, mesela Antalya, mesela Marmaris…İnsanlar buralardan yazlık villalar alırken buraların doğasına, havasının temizliğine, yeşilliğine, denizine aşık olurlar, illa burada, yeşillikler içinde bir evim-mülküm olsun hayali kurarlar. Tatil yörelerinde 2-3 ay kalmak için milyonlarca para sayıp mülk sahibi olurlar.
Alır, alır, alır…
Bir süre sonra rüyalarının etrafı beton bloklar ile dolar, mülklerinin çevresindeki çok beğenip sevdikleri, aşık oldukları doğa tahrip edilir. Deniz kirletilir, denize girdikleri koylar, kumsallar birtakım haydutlar tarafından işgal edilir. Necip Türk milletinin bu ihlallere hiç sesi çıkmaz. O bölgeye, ilçeye, köye gelme kararını belirleyen doğa-çevre yok edilirken; karşı çıkayım, müdahale edeyim diye bir düşünce içine girmez. Bu işgallere, tahribata kendisinin de susarak, seyirci kalarak ortak olduğunu ise hiç düşünmez.
Devlet memuru çevreci önyargısı
Onun kafasında bu işler için sanki devlet veya başka bir kurum tarafından görevlendirilmiş, işleri sadece çevreyi korumak olan maaşlı çevreciler vardır. Onlara göre ihlallere karşı çıkmak, gidip buralarda protesto yapmak, dava açmak, ortalığı ayağa kaldırma işi çevrecilerin asil görevi ve işidir. Bütün eylemleri çevrecilerden beklerler, işin paradoks tarafı suça iştirak eden bu kesim hiçbir şekilde destek vermedikleri çevrecileri de acımasızca eleştirirler.
Efendim, burayı protesto ediyorsunuz; geçen sene şu binayı veya otel inşaatının neden protesto etmediniz?
Şimdiye kadar neredeydiniz, eeey çevreciler?
Çevreciler neredesiniz?
Bu ve bunun gibi birçok ithamlar…
Çevreciler Türkiye’nin üvey evlatlarıdır.
Hükümetler, yerel yönetimler, muhalefet de dahil çevrecileri hiç sevmez.
Neden?
Çünkü çevreci, rahatsızlık yaratan bir insan türüdür. Çevreci iletişime geçtiğinde muhakkak olumsuz bir şey vardır. Orman yakılmıştır, izinsiz inşaat vardır, izinsiz enerji tesisi kuruluyordur, plaj işgali vardır, çevreyi kirletme vardır…
Çevreciler gelip de size bunu anlatmaya kalktığında veya sizi bu talan karşısında kendisiyle birlikte mücadele etmeye çağırdığında başınıza iş açarsınız ve size bir sürü görev ve iş yüklerler.
Çevrecilerin sorumluları suçlamaları klasik katalog suçlar gibidir:
Neden müdahale etmediniz?
Yerel yönetim neden dava açmıyor?
Neden izin verdiniz, neden yıkmadınız, siz de suçlusunuz..
Ne yapacaksınız?
Gibi rahatsız soruları size yöneltirler.
Bu çerçevede çevreciler gerek resmi kurumlar gerekse de halk tarafından egzotik bir insan grubu olarak görülür. “Normal vatandaş”a göre çevre koruyucularının mesleği “çevreciliktir”, bunlar her ay düzenli maaş alan, vazifesi çevreyi koruma olan bir vatandaş grubudur. Siyasetçiler çok sık olarak çevrecileri vatan haini veya terörist olarak nitelendirir. Kolluk kuvvetlerinin gözünde ise “dayak yemesi, hapse atılması, biber gazı sıkılması” vacip olan muzur vatandaşlardır.
Halbuki Anayasanın 46. maddesine göre
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan tüm Türk vatandaşları için insan ve doğa yaşamına tehdit oluşturabilecek çevre ihlallerine müdahale etmek Anayasal bir haktır. Çevreci söylemiyle ötelenen bu doğa savaşçıları etrafı korumak için yaptıkları eylemlerden, çalışmalardan dolayı hiçbir yerden maaş almazlar. Zaten çoğu meslek, iş güç sahibi çevre bilinci sorumluluğu taşıyan insanlardır. Bunlar işçidir, öğretmendir, doktordur, bir yerde çalışandır veya ev ekonomisini yapan ev kadınıdır…
Çevreci diye ötelenen bu insanlar gelecek kuşaklara bu dünyadan biraz doğal miras kalsın diye, işlerini güçlerini, eşlerini, ailelerini ihmal ederler, ceplerinden para harcarlar ve çevre mücadelesi verirler. Bu mücadele esnasında aşağılanırlar, dayak yerler, hapse atılırlar, hatta öldürülürler, hayatlarını kaybederler. Çevrecilikle siyasi kariyer yapan tek bir örnek kişi yoktur..
TEŞEKKÜR ???
Kimse bu insanlara “sağ olun teşekkür ederiz, bizim için mücadele ediyorsunuz” demez. “Bizim çocuklarımız için temiz hava, temiz deniz için mücadele ediyorsunuz size şükran borçluyuz” demez. Her gittikleri kapıdan kovulurlar.
Dünyanın ekolojik dengesi içerisinde, dünyanın nimetlerinden faydalanmak istiyorsak; hiç kimse kendisine bu işin dışında tutarak başkalarını çevreci olarak nitelendirip ayrımcılık yapmasın.
Dünyayı, doğayı seven, ekolojik dengenin bozulmasını istemeyen, gelecek kuşaklara temiz bir dünya bırakmak isteyen her insan “ÇEVRECİDİR”