Geçen hafta sosyal medyaya düşen bir haber kafalarda soru işareti yarattı; Adalet Bakanlığı 2002-2011 yılları arasındaki çocuk istismarı verilerini erişime kapatmış. 2018 yılı cinsel istismar istatistiklerini ise yayınlamamış. Birgün’den Hüseyin Şimşek’in haberine istatistiklerine ulaşılamayan suç gurları arasında çocuk pornografisi ve cinsel istismar da var. Her yıl tüm verilerin ayrıntılı olarak paylaşılmasına karşın şimdilerde bu uygulamanın yapılmaması 2. Yargı Reformu’nun hayata geçirileceği şu günlerde ne anlama geliyor?
Çocuk istismarı konusu yüzyıllar boyunca ört bas edilmiştir. Feminist hareketin ve çocuk hakları savunucularının uzun yıllara dayanan mücadeleleri sonucu, devletler bu konudaki sorumluluklarını -istemeye istemeye olsa da- içeren sözleşmelere imza atmışlardır. Ulusal ve uluslar arası mevzuatın uygulanması yine hak savunucularının performansı ile paralel seyretmiştir.
Ülkemiz bu konuda hayli kötü bir sicile sahip;
Yıllar önce Pozantı Cezaevinde yaşanan sistematik istismarı ortaya çıkaran gazetecinin tutukladığını hatırlayalım. 2016 yılında istismarcıyla çocukların evlendirilmesi halinde cezadan muaf olmalarını içeren bir önerge üç AKP milletvekilinin imzasıyla bir gece apar topar Meclis gündemine getirilmiş, çocuk ve kadın örgütleri başta olmak üzere toplumdan gelen tepkiler sonucunda niyetlerini ertelemişlerdi. Ensar Vakfı yurtlarındaki istismar için dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı ‘Bir kereden bir şey olmaz!’ demişti. İstismarcı ile karşılaşacağı duruşma öncesi kalp krizi geçirerek hayatını kaybeden çocuğu unutmamız mümkün mü? Neredeyse her gün telefonlarımıza düşen, Kuran kurslarında, sübyan mekteplerinde, cemaat yurtlarında, okullarda yaşanan istismar haberleri sadece bilebildiklerimiz…
Yine vicdanları kanatan tonlarca yargılama süreci ve karar var. Bizzat takip ettiğim istismar davasında hâkimin gayet nazik davrandığı Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni iki buçuk yıl boyunca gözaltına dahi alınmamıştı. Öğretmenliğe devam etmiş hatta memleketine tayini çıkartılarak ödüllendirilmişti. Eldeki somut delillere rağmen çocuk defalarca farklı kurumlarda ifade vermeye ve muayeneye zorlanmış, her defasında istismar edilmişti.
Kamuoyunda N.Ç. davası olarak bilinen davada, ilçenin eşrafı ve kamu görevlilerinin çocuğa tecavüz ettiği aşikarken ‘rızası var!’ denmişti. Kendisi de engelli olan HDP İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu’nun Meclis kürsüsünde dillendirdiği vakalar ise korkunç. Bir örnek; Sinem 22 yaşında. Engelli. Zeka yaşı 11. Aynı mahallede yaşayan beş kişinin sistematik tecavüzüne uğruyor. Hamile kalıyor. Genetik raporları beş kişiden birinin çocuğun babası olduğunu ispat söylüyor. Hâkim Sinem’in bağırmadığını öne sürüp ‘ Rızaya dayalı ilişki var.’ deyip tecavüzleri beraat ettiriyor. Saray’lar düşleri çalınan çocukların başına yıkıldı, yıkılıyor.
Birkaç gün önce kadın örgütleri ortak bir bildirge yayınladı:
‘Kadın ve çocuk haklarının gasp edilmesine izin vermeyeceğiz!’ başlıklı bildirge, İkinci Yargı Paketinde yer aldığı söylenen çocukların istismarcılarla evlendirilmesi durumunda cezanın ertelenmesi hükmüne itiraz ediyor. Haklılar. Çünkü bu düzenlemenin hayata geçmesi, çocuk yaşta, erken ve zorla evlendirilmelerin önünün açılması, çocuk istismarının meşrulaştırılması, faillerin cezadan muaf olmaları demek. Kabul edilemez, edilmemeli!
Aynı bildirge, devlete, çocuklara yönelik cinsel istismarla mücadele etmek, çocuk yaşta evliliklerin önüne geçmek, kadınların ve kız çocuklarının kazanılmış haklarını korumak gibi sorumluluklarını da hatırlatıyor. Buradan biz de söyleyelim;
Çocukların düşlerini çalmayın efendiler! Çalanları da af etmeyin! En ağır cezaları uygulayın!
Gülüşü solan, düşü çalınan her çocuk insanlığımızdan uzaklaştırıyor bizi!