Ağızlarına iyice doladıkları ‘yağ kuyruğu’ yalanlarını her duyduğumda çok sinirlenip eskiden olup da bugün olmayan şeyler geliyor sık sık aklıma. Sabah okuduğum bir haber yine beni aldı geçmişe götürdü. Sizi sıkmamaya özen göstererek hepimizi çok ilgilendiren ekonomideki uçuruma yuvarlanma hikâyemize bir göz atalım istiyorum bugün.
Haber şu: Dolar/TL’deki sert dalgalanma sonrası Türkiye'de bankacılık sektöründe yabancı para cinsi mevduat 1 Aralık itibariyle yüzde 63,2’ye yükselerek rekor seviyeye çıktı. Yani, artık bu ülkede yaşayan insanlar bankalarda tuttuğu yatırımları dövize çevirmiş. Yani, bu ülke vatandaşı artık kendi parasına güvenmiyor. Yani, ‘milli ve yerli’ dedikleri her şeyi el birliği ile çökerttiler.
Küçük bir çocukken babaannem ile her ay Karşıyaka Çarşısı’na giderek onun bankadaki parasının faizini çeker Aksoy’daki evimize dönerdik. Tabii, Aksoy Pastanesi’nden vişneli ve kakaolu dondurmam da eksik edilmezdi hiç. O nedenle banka/faiz denen şey sevimsiz kavramlar değildi benim için. Şimdi ise babaannemin bankada mevduatı olduğunu sanmıyorum. Ancak öyle bir birikimi olsa bile onu döviz olarak tutacak bilinç ve deneyime sahip olduğuna adım kadar eminim.
Sadece babaannem değil, ülkede kıyıda köşede 3 kuruş birikimi olan herkes, bugün bankaya koyduğu 100 Lira’nın 1 yılın sonunda 115 Lira olacağını; ama bugün 100 Liraya aldığı mal/hizmeti 1 yıl sonra 115 Liranın çok üzerinde bir fiyata alacağını biliyor. Nasıl mı sahip bu bilgiye? Çünkü geçen yıl 100 Liraya doldurduğu market çantasını bugün 150-160 Liraya dolduruyor.
‘Faiz sebep, enflasyon sonuçtur’ diye özetlenen ve dünya iktisat tarihinde sanırım Sayın Erdoğan’dan başka kimsenin savunmadığı bu teorinin yanlışlığı yukarıdaki paragraflarda özetlenebilir. Siz, eğer yurttaşlarınıza enflasyonun altında faiz oranı sunarsanız, sizin vatandaşınız da başka birimlere (altın, döviz, tahvil vs.) yönelir. Sonuç: paranız her gün değer yitirir. Göreceli olarak da fiyatlar gün geçtikçe yükselmeye devam eder.
…
İkinci bir örnek de şu: vatandaşın bireysel düzeyde aldığı bu tedbiri bankalar da kendi ölçeklerinde aldılar yine bu sabah okuduğum bir habere göre. Merkez Bankası’ndan yüzde 15 ile borç aldıkları parayı Hazine’ye yüzde 23 faiz oranıyla satmışlar. Ne güzel memleket! Ekonominin 2 amiral gemisi olan Merkez Bankası ile Hazine’nin bu politikasından daha doğrusu politikasızlığından bankalar faydalanmış. Aradaki yüzde 8 puanlık fark hepimizin cebinden çıkmış, bankaların kar hanesine gitmiş.
Merkez Bankası bir ülkenin para politikasını belirler. Maliye Bakanlığı ve Hazine ise maliye politikasını. Bu politikalar birbiriyle senkron çalışır ideal dünyada. Ama bizim ülkemizde bu iki kurumun geldiği bu içler acısı hal bankalara yaradı. Kaybeden kim: 84 milyon.
Aynı yolla büyük yatırımcıların neler kazandığını varın siz hayal edin. Kazananlar zaman içinde bulunabilir. Döviz artışından faydalananları bulmak da çok kolay. Ancak bizim cebimizden eksilenin hesabını kim verecek?
Sorumluları bir kez daha ifşa edelim de yazılı olarak da not düşmüş olalım: Utanmadan ‘dolarla mı maaş alıyorsunuz’ diye halkla alay eden ‘’Damat Ekonomisi’’