Cumhuriyet Halk Partisi’nde mahalle delege seçimleri sona erdi.

Akıllarda ulusal bazda, ‘Saraya giden CHP’li krizi’ yerel bazda ise maalesef ‘Senin A.. Koyacağım’ diyen İlçe Başkan Yardımcısı kaldı.

Akıllarda ‘Lanet olsun böyle partiye’ diye sitem eden kadın üye kaldı.

17 yıllık AKP iktidarının sonuna gelinmişken…

İktidar bloğu yönetemez hale gelmişken…

Muhalefet, büyükşehirlerin tamamına yakınını kazanıp, ilk seçimler için umut olmaya başlamışken…

CHP’ye oy veren vermeyen milyonlarca insan, bu karanlık dönemin sona ermesi için Cumhuriyet Halk Partisi’nden beklenti içerisindeyken…

Politikanın yapılacağı en kılcal damarlarda, yani mahallelerde ‘sen delege olacaksın, yok ben delege olacağım’ kavgası dışında neredeyse hiçbir şey konuşulmadı.

Koca koca milletvekilleri… Ki onlar parlamentoda politika yapıyor ve siyaseti yerelleştirmekle de mükellef olan, yüzbinlerin oyunu almış seçilmişler…

Onlar bile, ‘benim adamım delege oldu, bunun adamı olamadı’ kavgasına tutuştu.

Mesela, Buca’da, Bornova’da; ‘Nasıl yaparız da memleketin dört bir yanından gelen on binlerce üniversite öğrencisini CHP’nin politikalarıyla buluştururuz, onları şehirlerine laik, demokrat, ilerici üniversite mezunları olarak göndeririz’ konuşulamadı.

Aliağa’da, Çiğli’de, Torbalı’da, Kemalpaşa’da; ‘Nasıl olur da asgari ücretle, sendikasız çalışan on binlerce işçiyi, kendilerine bu yaşamı reva gören hükümetin politikalarına karşı harekete geçiririz’ tartışılamadı.

Dikili’de, Güzelbahçe’de, Çeşme’de, Karaburun’da, Menderes’te… ‘Emeklileri derneklerde, sendikalarda örgütler miyiz? Emeklilerin insanca yaşam mücadelesini EYT’lilerle buluşturur muyuz? Onları CHP’de aktif hale getirebilir miyiz? Politikalarımızı parklara, kahvelere nasıl taşırız’ konuşulamadı.

Köylüler, kadınlar, gençler… Bu mahalle seçimlerinde de maalesef gündem olamadı.

Şimdi geldik, ilçe seçimlerine…

Perşembe’nin gelişi, Çarşamba’dan belli…

Anlaşılan orada da ‘iktidara yürümek için, memleketi 17 yıllık karanlıktan kurtarmak için en geniş birlikteliği sağlayalım’ fikri ve ruh hali hakim olmayacak.

Aşkla ve başka bir İzmir vaadi, politik olanla buluşamazsa, ilçeden ile, ilden genel merkeze… CHP, kendinden beklenileni gerçekleştirebilir mi?

DOSTLARIN ARASINDA, GÜNEŞİN SOFRASINDA

“Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet
Kafiye için yazmadım, hasret sana memleket”

Hafta sonu, gazetemizin yazarlarından önceki dönem CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Zeynep Altıok’un misafiri olarak Urla’daydım.

15 yıl İzmir’i yönetmiş olan Aziz Kocaoğlu’nun emekli olunca neden Urla’da yaşamaya devam ettiğini daha iyi anladım.

Urla gerçekten harika bir ilçe ve tadına tat, rengine renk katıyor her geçen gün.

Urla’nın Kuşçular Köyü’ne ‘Wine House’ isimli müthiş bir şarap evi açılmış. Bu fotoğraf, Wine House’taki şiir dinletisinden sonra çekildi.

Yine gazetemizin yazarlarından, değerli tiyatro oyuncusu Orhan Aydın ile müzisyen Haluk Çetin, Nazım Hikmet şiirlerinden bir dinleti sundu.

Yazarımız Orçun Masatçı da ilerleyen saatlerde bizimle olunca, şarap, şiir, edebiyat, tiyatro… Ve tabii politika, memleket konuşuldu birer kadeh.

Tadı damağımda kaldı, orası ayrı.

Ancak, 3 yıl önceki ‘Atatürk portresini kim indirdi?’ şeklindeki CHP’ye yönelik kumpasa dair de yeni bilgiler edindim. O dönem bunun gümbürtüsünü koparanlarla, bu dönem ‘Saraya giden CHP’li’ kumpasını kuranların aynı olmasına şaşırmadım diyemem. Orada da mesela, Talat Atila isminin geçmesine şaşırmamak elde değil. Not olarak dursun. Sular durulmuşken, yeniden bulandırmaya gerek yok. Ancak, ihtiyaç olursa detaylarıyla yazacağım.

Şarap içilir, şiir okunur da politika konuşulmaz mı? Zeynep Altıok’un dediği gibi; ‘Toplantı illa resmi olmaz, bizim gibiler şarkı ile şiir ile buluşur’

O güzel akşam da şu şiirle biter:

“Dalgaları karşılayan gemiler gibi,
gövdemizle karanlıkları yara yara
çıktık, rüzgarları en serin
uçurumları en derin
havaları en ışıklı sıra dağlara.
Arkamızda bir düşman gözü gibi karanlığın yolu.
Önümüzde bakır taslar güneş dolu.
Dostların arasındayız!
Güneşin sofrasındayız!”