Türkiye ve Macaristan Karşılaştırması

Son yıllarda demokrasinin gerilediği, popülizmin yükselişe geçtiği ve buna paralel olarak dünya genelinde otoriterleşmenin arttığı yönünde ciddi tespitler ve tartışmalar, akademik çevrelerde tartışılıyor. Bu duruma dair üretilen kavram ise “Demokrasi Krizi” Avrupa, ABD ve dünyanın geri kalanında yükselişe geçen popülist söylemli sağ, milliyetçi, muhafazakar dalga, küresel bir salgına dönüşmüş durumda. Bunun bir numaralı sebebi de kuşkusuz, liberal demokrasilerin, geniş halk kitlelerin sorunlarını çözme noktasında tıkanması, ortaya çıkan hoşnutsuzluk. Gelişmiş demokrasilerde oy vermeye katılımın ne denli düşük olduğunu zaten biliyorsunuz. Bu genel bir umutsuzluk durumunun yansımasından başka şey değil. 

Liberal demokrasilerin özgürlük ve kalkınma arasında kurduğu korelasyonun, alternatifi, tamamen totoliter ve otoriter yönetimler değil elbet ama Çin ve bazı uzak doğu tipi kalkınma modelleri, literatüre “HİBRİT MODEL” kavramını da tartışılır hale getirdi. Bu Hibrit Model’den kasıt ise yarı demokratik yarı otoriter yönetim modelleri olarak karşımıza çıkmaya başladı.

Demokrasi krizi, özellikle 2008 Finans Krizi ile iyice görünür oldu. Geniş halk kesimlerine çıkan kapitalizmin geleneksel krizlerinin faturalarını, artık ödemek istemeyen kitleler, sol partilerin de liberalleşmesi ve sağ partilerle aralarındaki farkı ortadan kaldıran politik açılımları nedeniyle, marjinal partilere yöneldi. Şimdi tartışılan konu; Demokrasinin geleceği nasıl olacak? Sağ popülist yükseliş, demokrasinin sonunu getirecek mi? Bu sorulara yanıt vermek zor olsa da Türkiye ve Macaristan örnekleri üzerinden, bu makalede  en azından doğru soruları gündeme getirmeyi umuyorum. 

Demokrasi, bir ilüzyon mu?

Demokrasi, özgürlükler arasındaki en ideal formül ve en iyi örnek, AB’dir. AB, özgürlüklerle ekonomik refah arasındaki ilişkinin en başarılı örneğidir. Ancak, hem AB hem de demokrasinin bayraktarlığını yapan ABD, demokrasinin yayılması konusunda samimiyet testinden kalmış durumdalar. ABD’nin ve müttefiklerinin Irak’a demokrasi götürme vaatleri ve gerçekte yaşananlar, dünyanın gözü önünde yaşandı. Afganistan ve Ukrayna gibi örnekler de batının sınıfta kaldığı diğer örnekler oldu. Batı, demokrasiyi yayma iddiasında samimi olmadığını, ortadoğunun otoriter ve anti demokratik hükümetlerine verdiği çıkar amaçlı destekler de demokratikleşme konusundaki tezlerinin inandırıcılığını tamamen yok etti. Demokrasiye olan inancı ve demokrasinin moral üstünlüğü erozyona uğrattı. 

Fredom House raporlarına göre, dünya genelinde özgürlükleri değerlendiren Dünyada Özgürlük 2019 (Democracy in Retreat) (Gerileyen Demokrasi) raporu (www.freedomhouse.org), dünyada hemen her bölgeden ülkede demokrasinin gerilemekte olduğuna işaret ediyor. 195 ülke ve 15 bölge için inceleyen 2020 yılı raporu (Dünyada Özgülük: Demokrasi için Lidersiz Bir Mücadele) ülkeleri siyasal çoğulculuk ve katılım, hükümetin işleyişi, seçim süreçleri, ifade özgürlüğü, örgütsel haklar, hukukun üstünlüğü ve bireysel haklar yönünden analiz ediyor ve özgürlük karşılaştırması yapıyor. Rapor, liberal demokrasinin ideallerinden uzaklaşıldığına ve genel
olarak bir demokrasi krizi yaşandığına vurgu yapıyor. Bu durum,  liberalizmin ölümü ve demokrasinin içinin boşaltılması olarak da değerlendiriliyor. 

Özetle, dünyada demokrasinin gerilemesi, popülizmin yükselişi ve yumuşak otoriterlik veya görünürde demokratik ama uygulamada otoriter yönetimler, HİBRİT REJİMLER’in pratik sonuç odaklı yükselişi yadsınamaz bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor ve bağımsız kuruluşların raporları da bunu destekliyor. 

Gelelim, Türkiye ve Macaristan örneklerine;

Devamı yarın…