Su çürüdü… Yasama, yürütme ve yargının tek elde toplanıp, saray hükümranlığının emrine göre dizayn edilmeye başlanmasıyla, insan hak ve özgürlükleri bir bir süpürüldü. AKP fiili başkanı, gayrimeşru 1 Kasım seçiminin ardından, “Başkanlık Sistemi” adı arkasına gizlediği “hükümdarlık” özlemini gerçekleştirebilmek için son rötuşlara yöneldi. TBMM’de çoğunlukta olmanın avantajları ile yasaları istediği gibi düzenlemekle yetinmeyip, şimdi Anayasa değişikliğine yöneldi. Ancak çok sabırsızdı. 7 Haziran seçimlerinden 5 ay sonra TBMM aritmetiğini beğenmediği için yeni bir seçim yaptırmayı başarmıştı. Fakat, evdeki hesap çarşıya uymamış, Anayasa değişikliğini kendi başına yapacak bir sayısal güce ulaşamamıştı. Ama çare çok! Sandığa yeterli ölçüde dokunamamışsanız, vekile dokunursunuz. Amaca giden her yol mübah… Hak hukuk, hak getire! Muhalefeti sandığa kilitleyemediğimize göre önce tutukevlerine, ardından cezaevine kilitleriz. Meydan boşalır…
Şimdi “dokunma “ operasyonu ile karşı karşıyayız. Anayasa’yı bir defa delmekten bir şey olmaz kültürü (Kadim Kültür) her şeyi halledebilir. Üstelik de Ana Muhalefet Partisi zaten “ Kürsü dokunulmazlığı dışındaki dokunulmazlıklar kalksın.” diyor… Her ne kadar bu talep yolsuzluğa karıştıkları iddia edilen Bakanların yargılanması talebinden kaynaklanıyorsa da, onu da aşmak mümkün. Muhalefet sözüne sadıktır. Sorun algı yönetiminde. Bu konuda zaten AKP’nin eline su dökebilecek bir parti yok.
Algı yönetimi sürüyor. Biz cambaza bakarken, Anayasa ihlal edilerek, vekil sandalyeleri boşaltılacak. 1994’leri anımsayanlar, bunun ne demek olduğunu bilirler… Cezaevlerine girenler de, özgürlükten yoksun bırakılmanın, muhalifler için en büyük ceza olduğunu… Sesinizin taş duvarlardan size dönüp durmasının yarattığı iç sıkıntısını. Hele, yargı bağımsızlığı konusunda güvenli bir ortam da yoksa, işin dışardakilere düştüğünü, sizin dışarda ancak bir hak mağduru olarak adına mücadele edilen biri olmaktan öte işe yaramazlığınızı… Kafesteki kuş olmayı kısaca.
Şimdi dönüp mevcut Anayasa’ya bakalım. Bir ihlal var mı yok mu? Bühtanda mı bulunuyor, hayal mi kuruyor olduğumuzu ona göre sınayalım: Anayasa’nın 83. Maddesi’nde “ Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanı’nın teklifi üzerine Meclisce başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar. Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir Milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz.” demektedir.
TBMM İÇ Tüzüğüne göre, dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemler, TBMM Başkanı tarafından Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyona havale edilecek, komisyon hazırlık komisyonu oluşturacak, anılan komisyon, dosyayı inceleyecek, gerekirse ilgili milletvekilini dinleyerek, en geç bir ay içinde düzenlediği raporu, Karma Komisyona sunacaktır. Karma Komisyon; istemi bir ayda sonuçlandıracaktır. Şayet, kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmişse bu karar, genel kurulun oluruna sunulacaktır. 10 gün içinde rapora itiraz edilmezse karar sonuçlanmış olacaktır. Dokunulmazlığın kaldırılması kararı verilmişse ve itiraz edilmişse Genel Kurul’da görüşülecektir.
İç Tüzüğün 133. Maddesinde “ Karma Komisyon, hazırlık komisyonunun raporunu ve eklerini görüşür. Karma Komisyon, dokunulmazlığın kaldırılmasına veya kovuşturmanın milletvekilliği veya bakanlık sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verir. Karma Komisyon raporu, kovuşturmanın ertelenmesi şeklinde ise Genel Kurul’ da okunur. On gün zarfında bu rapora yazılı olarak itiraz edilmezse kesinleşir. Rapor, dokunulmazlığın kaldırılması şeklinde ise veya üçüncü fıkra gereğince itiraz edilmişse Genel Kurulda görüşülür. “ denilmektedir.
İç Tüzüğün 134. Maddesi, savunma hakkını koruyarak, dokunulmazlığının kaldırılması istenen milletvekilinin isterse hazırlık komisyonunda, karma komisyonda ve genel kurulda kendini bizzat veya bir üye kanalı ile savunduracağını hüküm altına almaktadır.
Anayasa’nın 85. maddesi gereğince, Yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına karşı Meclis Genel Kurulu kararının alındığı tarihten başlayarak yedi gün içerisinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın, Anayasaya, kanuna veya içtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilecektir. Anayasa Mahkemesi, bu istemi, onbeş gün içinde kesin karara bağlayacaktır.
Anayasa ve İç tüzük hükümleri Anayasa’da bir değişikliğe uğramadan bu biçimi ile yer almakta iken AKP tarafından verilmiş olan değişiklik teklifine göre: değişiklik önerisinin yürürlüğe girdiği tarihte, Adalet Bakanlığı’na, Başbakanlığa, TBMM Başkanlığı’na, Anayasa ve Adalet Karma Komisyon Başkanlığı’na intikal etmiş olan yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyalar, 83. Maddenin 2. Fıkrası gözetilmeksizin doğrudan doğruya Cumhuriyet Savcılıkları veya Mahkemelere sevk edilecektir.
Bu düzenlemenin, yukarıda sunduğumuz Anayasa hükümlerine aykırı olduğunu görmek için hukuk bilgisine gereksinim yoktur. Anayasa’nın dokunulmazlıkla ilgili maddeleri değiştirilmeksizin yapılan bu düzenleme ile yasa önünde eşitlik, savunma hakkı, masumiyet ilkesini içeren adil yargılanma hakkı (İHAS Madde:6), kanunsuz ceza olmaz ilkesi (İHAS Madde: 7),Düşünce ve Vicdan Özgürlüğü (İHAS Madde: 9), ifade özgürlüğü (İHAS Madde:10), etkili hukuk yoluna başvurma hakkı (İHAS Madde: 13), ayırımcılık yasağı (İHAS Madde: 14) ilkeleri açıkça ihlal edilmektedir. Düzenlemenin, belirli bir tarihle sınırlı tutulmuş olması, değişikliğin belirli bir grubun, ayırımcı ve tasfiyeci bir mantıkla hedef alındığını da açıkça göstermektedir. Ayrıca, iddia edilen eylemlerin işleniş tarihlerinin geride kalmış olması, yaşanmış olaylara özel yasa yapma ve böylece hukukun temel kurallarına değil (aleyhe olan yasal düzenlemelerin geriye yürüyemezliği ilkesine), egemen olanın keyfine göre yasa yapma anlamına gelir ki, bu mızrağı çuvala sığdırmak ve “hukukilik” sosuna bulamak olanaksızdır. Kaldı ki yasa gerekçesinde yer alan “… bazı milletvekillerinin seçilmeden önce ya da seçildikten sonra yapmış oldukları teröre manevi ve moral destek manasındaki açıklamalarının, bazı milletvekillerinin teröre ve teröristlere fiili manada destek ve yardımlarının, bazı milletvekillerinin ise şiddet çağrılarının, dokunulmazlığı istismar ettiğini düşünmekteyiz “ cümlesi, hukuksuzluktaki pervasızlığın açık örneğini oluşturmaktadır. “Manevi destek” nedir? Manevi destek, niyet okuma yolu ile mi saptanacaktır? “Manevi destek iddiası” hukuk devleti mantığı ile nasıl ölçülür? Bu niteleme “ yağmur-ördek “ örneğini anımsatmaktadır. TCK’nda bu nitelemeyi karşılayacak bir suç tanımı da yoktur.
Gerekçede diğer bir dayanak da siyasi partilerin yöneticilerinin, dokunulmazlık dosyalarının ele alınmasını ve dokunulmazlıkların kaldırılmasını talep etmiş olmalarıdır. Bu talep vardır. Ancak, yargılanması istenilenler, 17-25 Aralık süreci ile ve genel olarak da yolsuzluk ve hırsızlıkla suçlananlardır. Oysa bu değişiklikte hedef alınan aynı zamanda kürsü dokunulmazlığıdır. Kürsü dokunulmazlığının amacı parti üyelerini, iktidarın keyfi, zamansız müdahalesinden korumak, Yürütmeye karşı muhalefete, kamu yararı nedeni ile koruma sağlamaktır. Bu koruma, bireysel değil kurumsaldır. Yürütmenin kapanına sıkışmış bir muhalefet yerine, sözünü herhangi bir baskı kaygısı olmadan söyleyebilen bir siyasi irade olabilmek içindir. Koruma, çoğunluğa karşı azınlığın ifade özgürlüğünü güvence altına almak içindir.
AKP, Cumhurbaşkanı adına parlamento aritmetiğini değiştirme çabası içindedir. Bu çaba, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi dokunulmazlığı kaldırma eylemi değildir. Şayet bu istense, ya ilgili maddelerin tümüyle değiştirilmesi ya da yürürlükten kaldırılmasına yönelik öneri getirilecektir. Kaldı ki bugün, gerçekten “terör suçu” işledikleri iddiaları ile fezlekeleri olan milletvekilleri varsa, bu vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına, mevcut anayasa maddeleri engel değildir.
Yapılmak istenen açıktır: AKP dokunulmazlıkları kaldırmıyor. Sadece mevcut süreçte gelmiş olan dosyaları yönünden kısmi bir süreçle sınırlı olmak üzere, topu, Yargıya atıyor. CHP, kendi bindiği dalı keserek, “hodri meydan” diyor. Meydan gerçekte kimindir? Elinde terazi tutan ne tarafa meylediyor? Oyun içinde oyun varsa bizde oyuna uyup bir tekerleme ile sözlerimizi bitirelim; “Dokunsak da mı paklasak. Dokunmasak da mı paklasak” pardon galiba “saklasak” olacaktı!..
- - - -