İngiltere, geçtiğimiz gün gerçekleştirdiği referandum ile (Brexit) Avrupa Birliği’nden ayrılmaya karar verdi. Başbakan David Cameron ise ilkeli bir duruş sergileyerek hem Başbakanlıktan hem de parti liderliğinden ayrılacağını açıkladı. Demokrasi geleneği böyle bir şey olsa gerek!
İngiltere’nin bu kararında, AB ile yaşadığı mali ilişkilerdeki kriz, İngiltere’nin ticarette gittikçe açık vermesi ve zarara uğraması ve AB’nin son dönemde yaşadığı göç krizi nedeniyle serbest dolaşım hakkının ülkedeki sosyokültürel dengeyi bozacağına dair kaygılarla birlikte AB’nin uluslarüstü (supranational) yapısı nedeniyle İngiltere’nin AB’nin hükmedici politikalarının daha fazla egemenliğini kısıtlamasını istememesi gibi birçok neden sayılabilir.
Bu karar hiç şüphesiz AB’yi, AB kurumlarını, AB politikalarını ve AB üyesi ülkeleri olumsuz etkileyecektir. Birliği sağlamlaştırmaya ve bir arada tutmaya çalışırken en güçlü ülkelerden birinin bu kararı alması, hem de AB kendisi bir kriz içerisinde iken, bundan sonrası için hiç de kolay olmayacaktır.
Hollanda, Fransa gibi ülkelerde aşırı sağ partiler bu referandumu örnek göstererek ülkelerindeki AB karşıtlarını etkilemeye çalışacaktır. Hatta, artan İslamofobi Türkiye aleyhine kullanılmaya devam edilecek ve yükselen aşırı sağ AB’yi de etkileyecektir.
Peki, Türkiye bundan nasıl etkilenecek? Kendini nasıl konumlandıracak?
Bu sürecin Türkiye açısından en önemli etkisi, Brexit yanlılarının Türkiye’nin olası üyeliği durumunda elde edecekleri serbest dolaşım hakkının ülkeyi ve ekonomiyi olumsuz etkileyeceğine dair eleştirilerdi. Gittikçe otoriterleşen ve demokrasiden uzaklaşan bir ülke görünümü veren Türkiye’nin ülkelerinin sosyal yapısını bozacağına dair şüpheler gün geçtikçe arttı. O kadar ki, AB’de kalmaktan yana olan Cameron dahi korkuların yersiz olduğunu, Türkiye’nin bugünkü görünümü ile 3000 yıl daha birliğe üye olamayacağını söyledi.
1959 yılından beri, hatta İngiltere’den önce, AB’ye girme isteğini ortaya koymuş bir ülke için bugün söylenen bu cümleler ayrı bir tartışmanın konusu elbette.
Türkiye’de ilk yapılan açıklamalar AB’yi İngiltere üzerinden, İngiltere’yi de Türkiye aleyhine propaganda yürütülenlerin isteği gerçekleştiği için ikili ilişkiler üzerinden eleştiriler şeklinde kamuoyuna yansıdı. Eyyy!! İngiltere nidaları beklenmeyen bir açıklama değildi.
Peki aslında bu süreci Türkiye nasıl okumalı?
AB ile ilişkilerin gelişmesi, Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği Türkiye’nin çağdaş demokratik yapısı için asıl bugün son derece önem taşımakta.
AB’nin savunma ve dış politika stratejisinde de en büyük askeri güce sahip ülkelerden birinin birlikten ayrılacak olması AB’nin Ortadoğu’da devam eden savaş nedeniyle savunma alanında yaşayacağı darbeyi hesaplamaya başladığı düşünülebilir. NATO üyesi olan Türkiye’nin coğrafik konumu nedeniyle AB için bugünden sonra savunma alanında daha büyük bir öneme sahip olacağını düşünmek yerinde olacaktır.
Türkiye ise bugün içerisinde bulunduğu demokrasiden uzak, insan haklarını ve temel özgürlükleri askıya alan yönetim anlayışı ile AB için her şeye rağmen vazgeçilmez bir partner olacağı realitesi Brexit sonucu ile artık geçerliliğini kaybetmiştir.
Türkiye, İngiltere ile de AB ile de her alanda pazarlık yapacaksa bu ülkelerin kabul ettiği demokratik değerlere sahip olmak ve onu güçlendirme konusunda kararlılığını ortaya koymak zorundadır.
Daima hatırlanması gereken bir gerçek de şudur ki; ‘’Türkiye bir şekilde Batı içerisinde yer alırsa çağdaş olmayacak, her alanda çağdaş olduğu zaman uluslararası alanda hak ettiği yeri alacaktır.’’