Cumhuriyet, egemenliğin sadece ve sadece millete ait olduğu ve bunu temsilcileri (milletvekilleri) aracılığıyla kullandığı bir yönetim biçimidir.
Cumhuriyet, üstünlerin hukuku değil, hukukun üstün olmasıdır. Kanun önünde herkesin eşit olmasıdır. Ayrıştırmadan (Alevi, Sünni, Çerkes, Laz, Abaza, Kürt, Türk) demeden bir olmak demektir. İnsan haklarına saygının olması, kişinin temel hak ve hürriyetlerinin var olması demektir. Laikliktir. Özgürlüktür cumhuriyet…
Kolay kurulmadı bu vatan, bu cumhuriyet. Hakkımız olana sahip çıkmak için savaştık, aç kaldık, varımızı yoğumuzu katık ettik cumhuriyetin temeline… Bağımsızlık için… Birinin değil, herkesin söz hakkı, onuru olabilsin diye.
Bağımsızlık üzerine Atatürk’ün sözünü hatırlatmak istiyorum: “Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan mahrumiyet, millet ve memleketin gerçek manasında bütün bağımsızlığından mahrumiyet demektir”
Kurtuluş Savaşı bir destandır. Bir mucizedir, varoluştur. Yeniden doğuştur. Bu kurtuluşta, kazanımında milletine güvenen, inanan bir lider vardı. Nitekim; Cumhuriyetin ilanından sonra da yine halkın yanında ve halkın yararına işler yapan bir lider vardı. Ve halk da ona inandı. Yasalar, devrimler bu yüzden kolaylıkla kabul gördü. Biliyorlardı ki herşey kendileri için. Daha huzurlu, daha iyi bir gelecek…
Bütün dünyaya kafa tutmuşsun, savaştan çıkmışsın ama buna karşın neredeyse her an her dakika her alanda devrimler yapıyor, fabrikalar kuruyor, ekonomiyi, tarım ve sanayiyi geliştiriyor ve hiçbir ülkede örneği yokken kadınına değer veriyor, ona seçme ve seçilme hakkını tanıyorsun.
Çıkan tüm yasalar halkın yararına. Torba falan değil yani. Doğrudan kanunun kendisi.
Cumhuriyetin ilanını takip eden yıllar; sosyal, siyasal, ekonomik, eğitim, hukuk, tarım ve sanayi ve birçok alanda kazanımlarla doludur.
DÜN NE KAZANDIK, BUGÜN NE KAYBETTİK!
Dün Siyasal olarak; 29 Ekim 1923 yılında Cumhuriyet’i ilan ettik. 3 Mart 1924 yılında Halifeliği kaldırdık. Siyasi partileri kurduk.
Bugün, Cumhuriyet ile hesaplaşıyoruz. Kendini halife zannedenler, şeyhler, tarikatlar devletin her kademesindeler. (15 Temmuz darbe girişimi bu nedenle oldu.) Bugünlerde kurulmaya çalışan yeni bir parti var, fakat toplantısını gerçekleştirebilmek için yer dahi bulamıyor.
Dün Hukuk alanında, 1924 Anayasa’sı ilan edildi. 17 Şubat 1926 yılında Medeni Kanun ilan edildi. 8 Mayıs 1928’de Borçlar kanunu ilan edildi. 10 Mayıs 1928’de Ticaret Kanunu ilan edildi. 1 Temmuz 1928’de Ceza Kanunu ilan edildi.
Bugün Hukuk alanında, Anayasa’yı değiştiriyoruz. Müftülerimize nikah kıyma yetkisi vereceğiz. Belli alanda değil birçok alanda torba olarak kanunlar çıkartıyoruz. Tek tek ne gerek var!
Dün Eğitim alanında, 3 Mart 1924’de Tevhid-i Tedrisat Kanunu ilan edildi. 1 Kasım 1928’de Latin Alfabesi kabul edildi. 15 Nisan 1931’de Türk Tarih Kurumu kuruldu. 12 Temmuz 1932’de Türk Dil Kurumu kuruldu. 1933’de İstanbul Üniversitesi ve Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi açıldı.
Bugün Eğitim alanında, İmam hatip okulları sayısını artırıyoruz. Sabit bir eğitim politikası belirleyemedik. Üzerinde çalışıyoruz. Ülkemizde misafir etmiş olduğumuz Arap komşularımız için bazı hastane vb. yerlerde tabelalarımızı Arapça olarak düzenledik. İlerleyen zamanlarda belki daha kapsamlı bir değişiklik olabilir. Neredeyse her ilde üniversite açıldı. Nitelikli mezun öğrenci yok denecek kadar azaldı.
Dün Ekonomik alanda, 17 Şubat 1923’de İzmir İktisat Kongresi toplandı.(Yerli malı kullanımının önemi vurgulandı) 1933 yılında ilk beş yıllık kalkınma planı hazırlandı. Çok sayıda fabrika kuruldu.
Bugün Ekonomik alanda, beş yıllık kalkınma planları devam ediyor. Kalkınmayı halktan alınan vergilere zam yaparak halledeceğiz. Yerli malı pekiyi değil, samanı falan o yüzden ithal ediyoruz. Var olan birçok fabrika, kurum ve kuruluşları özelleştirdik. Kalanları da “babalar gibi satacağız” sanırım.
Dün tarım alanında, 1925 yılında köylünün durumunu düzeltmek için Aşar Vergisi kaldırıldı. Çiftçi desteklendi. 1929 yılında Tarım Kredi Kooparatifleri kuruldu.
Bugün tarım alanında, Köylü şehire göç etti. Yat’larda kullanılan mazottan vergi alınmazken, çiftçiden üretim için kullandığı mazottan vergi alıyoruz. Ürettiği malı, mal ettiği fiyatın altından alıyoruz. Çiftçilerin neredeyse tamamının bankalara kredi borcu bulunmakta, haciz ile karşılaşmaktalar.
Dün Ulaşım alanında, Demiryolları yabancıların elinden alınarak kamulaştırıldı. Yeni demiryolları yapıldı. Elde var olan imkanlar ölçeğinde Cumhuriyetin ilanından 1938 yılına kadar 3360 km demiryolu yapıldı.
Bugün Ulaşım alanında, Yollar yapıldı. Köprüler yapıldı. Fakat birçoğu kiralama modeli ile çalışmakta. Eldeki limanlar satıldı, satılıyor. Yapılan yollar ulaşımı kolaylaştırdı, fakat motorlu taşıtlara yapılan yüzde kırklık zam sanırım bu yollara ihtiyacı azaltacak.
İşin özü şu ki..
Yapılanı yıkmak kolaydır. Ancak yeniden inşa etmek zordur.
Mesela hep söylediğimiz “batı tarzı demokrasi”lerden örnek verelim.
Fransa..
Fransa’da ilk cumhuriyet ihtilalden hemen sonra 1792 yılında ilan ediliyor. Ancak sadece 12 yıl yaşayabiliyor. İkinci Fransız Cumhuriyeti 1848 yılında kuruluyor ve sadece 4 yıl yaşıyor. Üçüncü Fransız Cumhuriyeti 1871’de kuruluyor ve ömrü 69 yıl oluyor. Dördüncü Fransız Cumhuriyeti ise sadece 12 yıl ayakta kalabiliyor. Fransa şu anda 1958 yılında ilan edilen Beşinci Fransız Cumhuriyeti’ni yaşıyor ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilan edildiği 1923 yılının koşulları ile kıyaslanamayacak imkanlara sahipti Fransa.
Kısacası bugün sahip olduklarımızı neye ve kime borçlu olduğumuzu her gün tekrar tekrar hatırlayıp bu mirasa daha sıkı sarılmamız, kıymet bilmemiz gerekir.
Son sözüm bizi bu topraklarda bağımsız yaşamaya layık gören ve bizlere en büyük ve en değerli mirası bırakan kişiye:
Biliyorum geri gelmeyeceksin ama seni özlüyor, senin kurmuş olduğun Cumhuriyet doğrultusunda koşacağıma, senin ilkelerin ve göstermiş olduğun hedef için çabalayacağıma söz veriyorum. Bir olmak için, yeniden çağdaş, aydınlık bir Türkiye Cumhuriyeti için…