Alman toplum bilimci ve felsefeci Theodor Adorno, Alman Nazi faşizmini anlamak için başlattığı çalışma ile Otoriteryen Kişilik Kuramı’nı geliştirmiş ve otoriteryen, faşist ve etnosentrik eğilimleri belirlemek üzere F ölçeği adlı bir çalışma ile dokuz farklı boyutta otoriteryen kişilik ve faşizmin temellerini açıklamaya çalışmış.
Fakat bundan önce bu türden bir kişilik bozukluğu yaşayanların öncesi üzerine yaptığı çıkarımlardan bahsetmek isterim.
Adorno ve çalışma arkadaşları bu davranış bozukluğunun kökeninde kötücül çocukluk deneyimlerinin yattığını savunuyor. İdealize edilmiş ve sürekli olumsuzluklar içeren iki yönlü bir yaşamsal deneyimin içine sıkışan, baskıcı ve tutarsız bir disipline etme biçimine maruz kalan çocukların ileride otoriteye kolayca boyun eğen, kendini ifade etmekten korkan ve belirtilmiş kurallar içerisinde olmayı güven sayan bireyler haline geldiğinden bahsediyor.
Psikanalitik bir dilde ifade edecek olursak, aileler tarafından konan standartlara ulaşmaktan, onları içselleştirerek o standartlara göre biçim almaktan başka bir gerçekliği olmayan çocuklar, kendini sürekli yetersiz, kötü ve güce karşı itaatkar gören mazoşist bir davranış biçimi geliştiriyor.
İtaat, otoriteye saygı, güç karşısında çaresizlik ve hatta kendilerine karşı cezalandırıcı bir süperego ile bilinçsiz itaatkarlara dönüşen bu çocukların büyüdükçe yaşam alanları genişliyor ve önce ebeveyin olan otoriter figürler de zamanla öğretmenler, patronlar, amirler ve politik liderler gibi başkalaşıyor.
Bu kişiler daha sonra yaşadıkları fakat anlamlandıramadıkları psikolojik gerilimler nedeniyle öfke, kızgınlık, kendilerinden daha zayıf olanlara karşı gösterdikleri nefret ve saldırganlık gibi bilinçsiz savunma mekanizmaları geliştiriyor.
Burada size Sırp asıllı Marina Abramoviç’in “Rhythm O” adlı performansından bahsetmek isterim.
Bu performans insanların içindeki kötünün hangi koşullarda ortaya çıktığını anlatsa da aslında otoriteryen kişilik bozukluğunun ne kadar yaygın olduğunu da ortaya koyuyor.
Abramoviç 1974 yılında bir sanat galerisinde cansız manken olarak sahne alıyor. Yanındaki masada ise çiçek, kek, jilet, şarap,zincir vs. gibi birbirinden alakasız 72 farklı nesne var. Ve boynuna astığı kağıtta şöyle yazıyor. “Altı saat boyunca burada duracağım. Masa da gördüğünüz nesneler ile bana istediğinizi yapabilirsiniz”
Ziyaretçiler Abramoviç’e kek yediriyor, çiçek veriyor, saçlarını tarıyor. Ta ki içlerinden birinin Marina Abramoviç’e tokat atmasına kadar. Tokadın ardından hiçbir tepki ve karşılık gelmediğini gören izleyicilerin tavrı bir anda değişiyor. Jiletle vücudunu çizenler, tacizde bulunanlar, yumruk atanlar, zincirle vuranlar, üzerine yazılar yazanlar vs. Bu saldırı git gide artarak sürüyor. İçlerinden biri Marina’ya silah doğrultana kadar.
Bunun üzerine seyirciler arasından bir kadın, Marina’nın acıdan ötürü yaş gelen gözlerindeki yaşı silmek ve silahın önüne geçmek için ileri atılıyor. Bir anda ona yardım etmek isteyen, üzerini örten bir azınlık oluşuyor.
Sıkı durun daha ilginç olanı, Marina Abramoviç hareket etmeye başlayınca galerideki herkes sağa sola kaçışarak galeriyi terk ediyor.
İşte görüyoruz ki otorite, baskı, şiddet, anti demokratik uygulamalar, ekonomik zorluklar vs. ile toplumsal yaşam içerisinde sürekli şiddete maruz kalan insanların geliştirdikleri otoriteryen kişilik bozukluğu ile bunu kabullenmiş yaşamları içerisinde, içlerindeki kötücül ve karanlık kısım nasıl da bir anda hortluyor.
Adorno F ölçeği çalışmasında dokuz noktaya değiniyor ve otoriteryen kişilik bozukluğu bulunan insanları şöyle tanımlıyor.
Geleneksel değerlere körü körüne bağlı, ait olduğu toplumun idealize edilmiş ahlaki değerlerine karşı sorgusuz ve boyun eğici biçimde sadık, bütün bunları sorgulayan, yargılayan ve müdahale eden insanlara karşı saldırgan, cezalandırıcı üstelik yaratıcı ve esnek düşünceye düşmanca karşıt.
Bireyin yaşamını mistik kader anlayışı ile tanımlayan, otorite-boyuneğme, güç-zayıflık boyutları ile kaygı dolu ve sertlik konusunda abartılı duygular yaşayan, kendini güçlü kişilerle özdeşleştirme eğiliminde olan.
Sinisit bir yapıda (dünyada olup bitenin vahşi ve tehlikeli olduğuna inanan ve sürekli olumsuzcu, yıkıcı ve insanlara karşı genel bir düşmanlık içinde olan) cinsel açlık içinde olan bireyler.
Tanıdık geldi mi?
İşte bu bireylerin kitle hareketleri ve politik yapılar içinde değerlendirilmesi, tedavi edilmemesi hatta özellikle kültürel alanlardan uzak tutulması ve bu davranış biçimleri içinde yetiştirecekleri çocuklar…
Şimdi başlığı tekrar edelim mi?
Faşizm kendini nasıl besler?