John Maxvel Coetzee (Kutzi) “Karanlık Odaya Doğru” adlı denemesinde şöyle diyor;
“Karanlık bir odanın kapısında bekliyordur romancı; ya darbeler inerken gözünü başka yere çevirecektir ya da görmesi yasaklanan sahnenin, odadakiler dışında kimsenin ulaşamayacağı korkunç gerçeğin temsilini üretecektir”
Hölderlin ise şöyle diyor; “Yıkım zamanında şairler ne işe yarar?”
Coetzee cevap veriyor; ; “Sesini yitirmişlerin bu dünyadaki yankısı olabilir mi edebiyat?”
Medyanın, pornografik bir anlayış ile tükettiği i, acıyı ve dramı bütün çıplaklığı ile kullandığı büyük yıkımı ve insanların çaresizliklerini izlerken, bütün olup bitenin arasında neler yapılabileceğini düşünürken, aralarında yüzyıllar boyu fark olan bu iki yazar zihnimde böyle tartışıyordu.
Bir an için sanatın bütün bu olup bitenlerin yanında bir önemi var mı? Sanatçının böylesi bir felaket karşısında duracağı yer neresi ya da neresi olmalı diye düşündüm.
Öyle ya, mutlu olma imkanı varken sanat hakkında düşünmenin bir önemi kalıyor mu?
Tam da burada aslında bize düşen trajediyi anlatmak ve doğru bir anlatı yöntemi ile sonrakilerin gerçekleşmemesi adına bir aydınlanma, farkındalık yaratmak değil mi?
Geçmişten dersler çıkarılsın istiyoruz. Bilimi, teknolojiyi toplum yararına kullanan, insan olmanın erdemi ile toplumsal birliktelik yaratmayı başaran ülkeleri büyük bir hayranlık ile izliyoruz.
Fakat öte yandan insanların kurdukları yaşamlarla, yakınları, anıları ve büsbütün bir ömürlük emekleri ile yok oluşunu da izliyoruz.
Bir şeyler yapılabilir mi? Birileri çıkıp bir şeyler söylesin. Öyle etkin, öyle çarpıcı ve öyle gerçek bir yerden söylesin ki, depremi Tanrı’nın cezalandırması, kaçınılmaz ve önlenemez bir doğal afet ya da benzeri biçimde görenler, aslında bilimin, dayanışmanın, toplumsal ahlakın olup biten bu korkunç gerçeğin önüne geçebileceğine ikna olsunlar.
Ülkenin kaynaklarını, toplumun huzuru, can ve mal güvenliği için kullanılması gereğini bir an için akıllarından çıkarmasınlar.
Bir şiir, bir öykü, bir şarkı belkli…
Mümkün mü sizce?
Sanat toplumları iyileştirdiği kadar benzeri biçimde toplumları koruma gücüne de sahip midir?
Sanatçılar, yıkımın gösteriye dönüştürülmesi, büyük gösteri iktidarının altında ezilen insanlık onurunun korunması için öncü olabilir mi?
Bir çoğumuz bunca trajedinin, yaşanan bunca kaosun ve insanların hayatta kalma mücadelesinin yanında sanattan ve sanatçıya düşen ödevden bahsetmenin ne önemi var diyebilir.
Öyleyse size Volteire’nin 1755 yılında yaşanan Lizbon depreminden sonra yazdığı “Lizbon felaketi ile ilgili şiir” adlı şiirini anımsatmak isterim.
Bu şiir döneminde deprem felaketinin önlenebilir olduğunu, Tanrısal ya da rastlantısal bir gerçeklikle açıklanamayacağını net biçimde anlatmış, depremin yarattığı etkinin düşünsel açıdan sorgulanmasının, ezberlerin bozulmasının gerekliliğini ortaya koymuş. Pek çok açıdan toplumu, özellikle de teologları başka bir yöne taşımıştı.
Antonio Gonzelez bir yazısından şöyle diyor; Edebiyatın yaptığı gece yarısı bir dağ başında yakılan kibritle eş değerdir. Bir kibrit çok az ışık verir ancak çevrenin ne kadar karanlık olduğunu görmemizi sağlar.
İşte tam da bu noktada, yalnızca deprem değil, etkileri fiziksel, ruhsal ya da geleceğe dönük toplumları ve bireyleri bir başka çöküşe hazırlayan iktidar eliyle yaratılmış ve yavaşlatılmış her türden yıkım için edebiyatın ve sanatın önemini ve insanları derin uykusundan, kapitalist dünya düzeninin hipnozundan uyandıran etkisini anımsamak gerekir.
Yaşadığımız felaketlerin anımsanması ve bir daha tekrarlamaması adına ders alınması, pronografik medya anlayışı, görmezden gelinen, kabullenilmeyen sorumluluk anlayışı yahut sadece acının ve öfkenin kavurucu etkisi altında değil, sanatçıların duyarlı, ahlaklı ve etkin karşı çıkışı ile mümkün olacaktır.
İçinde yaşadığımız topluma ve dünyaya karşı en büyük borcumuz, felaketlerin ardındaki karanlığı görünür kılmaktır.
Sanat ve yıkım en çokta bu noktada aynı cümle içinde kullanılabilir sanırım.
Bertolt Brecht ne demişti; Karanlık dönemlerde peki, Şarkı da söylenecek mi? -Elbette şarkılar da söylenecek Belgeleyen karanlık dönemleri.
Sanat iyileştirir.
Her koşulda..
ve mutlaka sonunda…