Basın emekçileri için…

“Henüz doğmamışlara, farklılaşmamış tüm masum hiçlik tutamlarına sesleniyorum: Savulun, hayat geliyor!” (Kurt Vonnegut) 

Kuşku ve öfke ile imtihan edilen bir çağda, korku ve şiddetle büyütülen, ağır taşlara dönüşmüş insanlar. Hareketli bedenler, hareketsiz ruhlar… 

Öyle çok insan var ki bir sonraki günü bekleyen. Hiçbir şeyin olmadığı bir günde, hiçbir şeyin olmayacağı diğer güne evinde uyanmayı ummaktan başka bir derdi kalmayan koca bir kalabalık. Herkes kendi günahına binip evine dönüyor. 

İşte bu hareketsizliğin içinde, birbirini eriten mumlar gibi, sanal dünyanın görkemiyle birbirine sarılan ruhlar, tarihe insanlığın sessiz kabusunu işliyor. 

Artık kimsenin kimseye değmiyor gözü, kimsenin kimsede yok hesabı. Unutulmuş eşyalar gibi herkes. Müstakil yaralar ile tek kişilik iyi döşenmiş hücrelerde yeni yüzyılın sahte atlasına bakıp mecaz dostluklar, elli kelimelik Türkçe, dilbilgisi yerine kibir… Herkes kendi zehri ile korunuyor artık.  

7 YILIN İZİ'NE ULAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ 

Oysa iri gözlü çocuk – dün parkta- içine içine bakıyor insanın. Çocukların umuda inadı da olmasa…

Bunca sessiz bir Dünya’da çok sesli bir çığlık gibi bakmak, rüzgâra karşı şarkı söylemek, kendi sesini yutmak yeniden ve yeniden devam etmek yine de… Başka neyimiz var! 

Evet ya! Şüphesiz hayatta kalmaya çalışıyoruz, hayatta olmayı unutarak. 

Soruların, istemenin, umut etmenin yok olduğu, itiraz etmenin unutulduğu, susmanın bir arınma biçiminden çok bir koruma biçimi olduğu, direnmenin dayanmaya evrildiği bir dönemde yaşıyoruz.

Biçimi olmayan akışkan ruhlar, yabancılaşma, yalnızlık hissi, imajlar, pornografik bir açıklık, zorba ve kirli bir gizlilik, bulantılar… 

Yine de iri gözlü çocuk – dün parkta- içine içine bakıyor insanın. 

Hayatta bazen bütün seçenekler doğru ya da yanlış gibi görünür. Oysa doğru da yanlış da bakanların değil, görenlerin zihninde ve yüreğinde zekâ ve sezgi ile tanımlanır. Bazen bütün koşullar hazır gibidir. Üstelik henüz ortada hiçbir şey yokken. Bazen bütün bildikleriniz birbirine karışır, kim bilir belki de yanlışlar daha gerçek, gerçekler zaten yanlıştır. 

O zaman kağıda ve kaleme sarılıp anlatanlar, fotoğraf makinesini kapıp zamanı durduranlar, bütün bu sessizliği ve ürkekliği gerçeği daha görünür kılarak yırtmaya çalışanlar, hepimizin umudu ve gelecek güzel günlere inancı için daha çok çabalarlar. 

Herkesin sustuğu karanlık dönemlerde günü onlar aydınlatırlar. 

Sessizliği yırtmak, korkuyu yok etmek, doğruyu da yanlışı da görünür kılmak, Yaşasın HAYAT! diyebilmek için onca zorluğu göze alırlar.

Elinde fotoğraf makinesi, başında kapüşonu ile bekliyordu.
Dün parkta, iri gözleri ile içine içine bakıyordu insanın.  

Gördüm…

“Karanlık dönemlerde peki, şarkı da söylenecek mi? Elbette şarkılar da söylenecek belgeleyen karanlık dönemleri.” (Bertolt Brecht)

Soruların yok olduğu, itiraz etmenin unutulduğu, susmanın bir arınma biçiminden çok bir koruma biçimi olduğu, direnmenin dayanmaya evrildiği bir dönemde yaşıyoruz.