İkinci kez söylüyorsam uyarın lütfen: Ben Montaigne’in Denemeler’ini okuduğumda yıl 1972’ydi. 17 yaşıma yeni girmiştim. S. Eyüboğlu çevirisinin yalınlığı bir yana, Montaigne’deki zihni parlaklık beni daha ilk okumamda çarptı. Sonra sonra bir daha, yetmedi bir daha okudum.
O kadar ki, üstadın referans aldığı Lucretius’un, Horatius’un, Vergilius’un, Seneca’nın, Terentius’un vd bütün o sözlerini baştan sona ezberledim. Bugün bile ezberimdedir; dostlarım, konu felsefe ya da edebiyattan açıldığında onlardan sık sık alıntı yaptığımı bilirler.
Bazıları Montaigne için “Avrupa’ya düşünmeyi öğreten adam” derken bazıları da onun o keyifçi, hazcı (Epikürcülük) yanını öne çıkararak meraksızlık ve bilgisizlikle suçlar. Bu insafsız yargıyı Montaigne’nin bir sözüyle yanıtlamak isterim: “Bana doğru gibi gelen hiçbir şey yoktur ki yanlış gibi de gelmesin”
Geçenlerde seyahatin kültürel olmaktan çok psikolojik yanlarına dikkat çeken felsefeci Pelin Dilara Çolak’ın videosunu izleyince Persius’un dizelerini hatırladım birden: “Kırdım diyorsun zincirlerimi/ Evet, köpek de çeker, koparır zincirini/ Kaçar o da, ama halkaları boynunda taşıyarak”
Önümüzdeki aylarda eşimle birlikte yurtdışı seyahati düşünüyoruz fakat Socrates biraz engelliyor: “Socrates’e ortak tanıdıkları biri için, seyahat onu hiç değiştirmedi, demişler. Socrates de, giderken kendini de götürmüştür, o yüzden, demiş.” Hele Horatius, daha acımasız: “Ve keder, atımızın terkisine binip bizimle gelir.” Yetmemiş gibi şunu da eklemiş: “Dertlerimizi avutan akıl ve hikmettir, o engin denizlerin ötesindeki yerler değil.” Bakın bu da ‘zalim’ Horatius’un: “Niçin başka güneş, başka toprak ararsın / Yurdundan kaçmakla kendinden kaçar mısın?”
Hadi bakalım, bu doğrulardan sonra güya “kafa dağıtmak için” bir yerlere gider misiniz? Gitseniz ne olacak? Burada bıraktıklarınız; sevdikleriniz, dertleriniz, mutluluklarınız ve mutsuzluklarınız arkanızdan kesinlikle gelecektir. Sizi bilmem ama ben dünyanın neresine gidersem gideyim, oraya kafamda ve kalbimde ne varsa götürürüm.
Ben, zaman içinde kendiyle çelişen fikirler edinmenin insanı küçültmeyeceğine inanırım. Dün başkadır, bugün başkadır çünkü. Kendiyle çelişen ve çeliştiğini açık yüreklilikle kabul eden insan, bilgedir. Sözgelimi, Montaigne de hem “Değiştirilemeyen bir düzen kötü bir düzendir” der, hem “Bir düzenin altında kalanlar, o düzeni ilk yıkanlar olur çoğu kez” der.
Pardon, siz hâlâ Denemeler’i okumadınız mı? Yani “Ey dostlarım, dünyada dost yoktur!” diyen Aristo ile “Issız yerlerde kendin için bir âlem ol” diyen Terentius ile, “Saadet bile haddini aşarsa azap olur” diyen Seneca ile, “Her yerde olan hiçbir yerde değildir” diyen Martialis ile, “Bütün toptancı yargılar çürük ve tehlikelidir” diyen Juvenalis ile, “Açtıkları yarada canlarını bırakırlar” diyen Vergilius ile, “Ölünce nereye mi gideceksin? Doğmayanların diyarına!” diyen Seneca ile tanışmadınız mı?
Eyvah eyvah!