Karşıdan bakınca karmakarışık ve hatta kimilerince saçma da bulunabilecek bir başlık olduğunun farkındayım. İzmir marşının terörle ne alakası var bizler anlamasak da bu ikisi arasındaki ilişkiyi bir şekilde kurabilmiş hayli tuhaf bir toplamın olduğunu da biliyoruz. Siyasetin içerisinde bu akıl dışı bağlantıyı kurabilen kimileri var, biliyoruz. Bunun yanında her gün yataklarından kalktıklarında bugün ne yapsam da iktidara yaransam derdiyle yanıp tutuşan ve adına gazeteci denen kalemşörlerin de yazıp çizdikleri ile kimi siyasetçileri mumla arattığını görüyoruz. İktidar tarafından bir türlü “elde edilememiş” olan İzmir ile özdeşleşmiş, referandum döneminde hayır cephesinin sembollerinden biri haline gelmiş İzmir Marşının terörle olan bağlantısını son olarak her biri “siyaset uzmanı” olan bir dolu adamdan oluşan Konyaspor tribünleri kurmuş oldu.
10 Ekimde Ankara’da gerçekleştirilen Türkiye tarihinin en büyük terör saldırısında hayatını kaybeden 100 ü aşkın insanın anısına yapılan saygı duruşunu ıslıklayan Konyaspor tarafından bahsediyorum. Hani şu Işid barbarlarını “bir grup öfkeli insan” olarak niteleyen adamın memleketindeki tribünler. Milli takım maçında rakip takımın ulusal marşını ıslıklayacak kadar gözü dönmüş bir tribünün İzmir Marşını bağımsızlıkla falan bağdaştıracağını beklemek fazlaca iyimserlik olurdu öyle değil mi? Ya da böylesi bir fikre sahip insanların zikrinin bir futbol karşılaşmasında rakibe çiçek atmak olabileceğini beklemek saçmalığına kapılmamışsınızdır umarım. Elbette bu tribünlerden sahaya bıçaklar atılır, elbette o “bir grup öfkeli” insan yüzlerce kişiyle sahaya girerek sağa sola saldırır. Ve elbette tüm bunlara göz yumulan bir ülkede Beşiktaş tribünlerinde Nuriye ve Semih için pankart açan taraftarlar tutuklanırken, Göztepeli taraftarlar örgüt üyesi denilerek gözaltına alınırken Konyasporlu saldırganlar elini kolunu sallayarak dolanıp durur ortalıkta. Her ağzını açan yetkilinin tribünlerde siyaset yapılmaması gerektiğine işaret etmesine alıştık. Alışmasına alıştık da siyasetten kastın ne olup ne olmadığını anlayamadık bir türlü.
-Beşiktaşlıların “Yaşa Mustafa Kemal Paşa” pankartı siyaset. Başakşehirlilerin “partili cumhurbaşkanı” fotoğraflı “Başkomutan” pankartı siyaset değil.
-Hemen her tribünde söylenen İzmir Marşı siyaset, Konyasporluların her maç durmaksızın getirdikleri tekbirler siyaset değil.
-Bir dönem tribünlerden eksik olmayan ve Gezi Direnişine atfedilen sloganlar siyaset, taraftarıyla futbolcusuyla bir dolu adamın yaptığı rabia işareti siyaset değil.
- Beğenirsiniz beğenmezsiniz Nuriye ve Semih için açılan ve sadece “yaşam” vurgusu yapan bir pankart siyaset, Konyasporlu taraftarların İşıd katliamında yaşamını yitiren insanları ıslıklaması siyaset değil.
- Hrant Dink’i tribünlerde anmak siyaset, onu öldüren katili yüceltip suçu ve suçluyu övmek siyaset değil.
Ne büyük bir çelişki öyle değil mi? Tıpkı referandum döneminde hayır diyen sanatçılar neredeyse hain ilan edilirken, evet diyen şarkıcı türkücüye peşi sıra konserler bağlanmasının, yarışma sunuculukları yaptırılmasının çelişkisi gibi.
Bu örnekler sayfalarca uzatılabilir ama çok da gerek yok sanırım. Tüm bunlar tamam da yazının başlığındaki Sovyetler de nereden çıktı diyorsunuz sanırım. Hemen anlatayım. Sovyetlerin yazıyla ilgisi sadece iki satırlık. Bu yıl Ekim Devriminin 100. yılı. Konuyla ilgili daha önceki yıllarda yaptığım bir okumada karşıma çıkmıştı. Söz futboldan açılmışken söylemeden geçmeyeyim dedim. Sovyetlerin 70 yılı aşkın tarihinde herhangi bir futbol müsabakasında kayıtlara geçmiş en ufak bir olay yokmuş. Ayrıca maçların tamamı da ücretsizmiş. Passolig sahiplerine duyurulur.