Yüzyıllar boyunca okullarda, çeşitli eğitim kurumlarında, aile içindeki okumalarda klasiklerin belirli bir önemi, değeri olduğu anlayışı süregelmiş ve çocuklarla gençlerin eğitiminde klasik yapıtlar çoğu zaman ön planda yer almıştır. Bu durum, ülkemizdeki ve dünyadaki eğitim ve okuma ilişkisinin buluştuğu ortak bir zemindir.
Bacon, “Edebiyatta en eski yapıtları, bilimde ise en yeni yapıtları okumak gerekir.” der. Bu sözün işaret ettiği gerçeklerden biri; klasiklerin vazgeçilmez yapıtlar oldukları ve yazınsal okumalarda klasik yapıtların öncelenmesinin gerekliliğidir. Klasikler, akıp giden zaman içinde kalıcı izler bırakabilmiş, tüm insanlığa seslenen ve insanlığın temel değerlerini işleyen yapıtlardır. Bunların bir kısmının kaynağı edebiyattaki Klasisizm akımıdır. Klasisizmin temel öğeleri; akılcılık, uyum, denge, açıklık, evrensellik, idealizm, ölçülülük, güzellik ve görkemliliktir. Klasikler, aynı zamanda yetkin ve uyumlu bir üslubun doruğunda ifade bulan eserlerdir. İnsan ruhunun derinliği ve gizemi, bu eserlerin odağında yer alır. Bir klasik, gücünün önemli bir kısmını ‘her dem taze’ kalışından, yeni versiyonlara açık ve yeni sanat türlerine (sinema, tiyatro, fotoğraf, çizgi film…) uyarlanabilir oluşundan, eğiticiliğinden; birtakım insani-toplumsal değerlere yaslanmasından alır. Italo Calvino’nun, “Klasikleri Niçin Okumalıyız?” başlıklı kitabında belirttiği gibi, klasikleri şöyle tanımlamak, açıklayıcı nitelikte olacaktır: “İnsanların daima ‘tekrar okuyorum’ dediği fakat asla ‘okuyorum’ demediği yapıtlar. Çünkü her klasik, okur için bir ‘yeniden okuma’dır.”
Klasik adlandırmasının kaynağında bulunan “classe” sözcüğü, onların hem “birinci sınıf yapıt” oldukları sezgisini hem de bu yapıtların okullarda (sınıflarda) okunmasının uygunluğunu içermektedir. Dünya klasikleri terimi Goethe’nin “Weltliteratur” (dünya edebiyatı) kavramına dayanmaktadır. Hocası Herder ise “Volkslieder”den söz eder. Bu söz, halk edebiyatını değil, halkların edebiyatını işaret eder ve çok çeşitli ulusların edebiyatlarından örnekleri kapsar. Bu bağlamda düşünüldüğünde, klasik yapıtların nüvesini “evrensellik” oluşturmaktadır.
Edebiyatta sınırları aşmak; evrenselliğe açılmak, düşünce ufuklarını genişletmek anlamına gelir. Bu durum, eğitimde de önemli bir aşamadır. Yalnızca kendi kültürüyle sınırlı kalmayan, başka kültürlere ve edebiyat yapıtlarına açılabilen bireyler, hem insanın özünü kavramada hem de hoşgörü ve barış ideallerine yaklaşmada daha başarılı olurlar. Prof. Gürsel Aytaç’ın klasiklere dair bir makalesinde belirttiği gibi “Edebiyat, dünya görüşlerini, hayat felsefelerini soyut bilgiler olarak değil, ete kemiğe bürünmüş ‘canlandırılmış’ şekliyle sunar. Bu bakımdan edebiyat, Doğu’suyla Batı’sıyla ve klasikleri esas alarak eğitim- öğretim sisteminde yer almalıdır. Bu, bir bakıma duyguların eğitimine hizmet eden estetik eğitiminin önemli bir parçası olduğundan, günümüzde teknolojinin baskın varlığını bir parça olsun dengeleme gayretidir.” Aynı yazıda Prof. Gürsel Aytaç, Doğu klasiklerinde hayat bilgeliğinin, Batı klasiklerinde ise sorgulayıcı ve eleştirel bir tavrın söz konusu olduğunu dile getirir. Eğitimsel okumalarda Doğu ve Batı klasiklerini birlikte düşünmek gerekir.
Ülkemizde eğitim kurumlarında verilen edebiyat eğitimi, çeşitli boyutlarıyla tartışılmaya açık bir konudur. Klasiklerin ders kitaplarında sunulma biçimiyle sınırlı kalmak, öğrencide estetik bir yaşantı oluşturamaz kanısındayım. Ders kitaplarında kısa bir olay özeti ve metinden alınan küçük bir bölümün okutulmasından sonra, yöneltilen birkaç soruyla klasik yapıt üzerindeki çalışma yeterli görülebilmektedir. Edebiyat derslerinde, eğitim ortamlarında başlı başına bir “kitap okuma, tartışma ve yorumlama saati”nin yer almaması, bu durumun olumsuzluğunu artırmaktadır. Burada elbette öğretmenin klasik yapıtı algılama biçimi, klasiklere bakış açısı, kendine özgü yaratıcılığı ve dersi sunuş biçimi de önem taşımaktadır.
Öğrenci, okuma ödevi olarak verilen yapıtlara, yeterince zaman ayıramamakta; çoğunlukla klasiklerin özetlerini internetten indirip bu özetleri bile yeterince okumadan, ödev olarak öğretmenine vermektedir. Okulda, sınavlarda alacağı puanı/notu yükseltme derdinde olan, başkalarını geçmek, sürekli koşmak durumunda kalan gençler, bu hızlı koşudayken, içindeki olaylarda zamanın yavaş bir tempoda aktığı, insani değerlerin yüceltildiği klasikleri okumaya yeterince zaman ve zemin bulamamaktadır ne yazık ki.. Sistemin sonucu olan hız, yarış, stres ve koşu, gencin klasik yapıtların çoğunu görmeden geçmesine neden olmaktadır ki bu durum gerçek bir kayıptır. Bundan sonra o gencin, yaşamının hangi döneminde klasikleri okuma fırsatı bulacağı da şüphelidir. Bu durumun aşılabilmesi için bilinçli yönlendirmeler yapılmalı, gence kitap okuma ve yorumlayabilmesi için daha fazla zaman tanınmalı; okumanın, yorumlama ve irdelemenin de yaratıcı bir çaba olduğu dikkate alınmalıdır.
Klasik yapıtları öğretmenlerinden gelen istek üzerine okumak durumunda olan öğrenciler, zamansızlık ve ekonomik sorunlar nedeniyle çoğu zaman kötü çeviriler ya da iyice komprime hale getirilmiş, yüzeyselleştirilmiş kitaplarla ödev hazırlamaktadırlar. Çocukların ve gençlerin bu tarzda hazırlanmış klasikleri alıp okuma nedenleri arasında, bilinçli yönlendirmelerden yoksun kalmaları da yer almaktadır. Ayrıca, önemli klasik romanların toplu özetlerini içeren kitaplar da piyasada yer bulabilmektedir. Nitelikli ile niteliksiz olan yayınların ayırt edilemediği bir kaos ortamı söz konusudur.
İçinde bulunduğumuz koşullarda ne yapılabilir, sorusunun yanıtı bana göre, yerli ve evrensel edebiyatın temel yapıtlarını öncelemek, iyi edebiyat yapıtlarıyla ve yapıtın ruhuna girebilen başarılı çevirilerle okumalar yapmaktır. Çocuk ya da genç, bilgisayar oyunlarıyla, sinema ve televizyonla geçirdiği zamanın bir kısmını, iyi hazırlanmış klasikleri ve temel eserleri okumaya da ayırabilir. Bu okumalar, onun kişilik gelişimi sürecine olumlu katkı yapabilecek birçok unsuru da beraberinde getirecektir. Zamanı planlama, okumaya daha fazla süre ayırma konusunda, ebeveynler ve öğretmenler de çocuğa ve gence rehberlik edebilirler.
Klasikler konusunda yaş düzeyi de önemlidir. Okumalarda yaş düzeyine uygun olan ve dikkatle, özenle hazırlanmış kitaplar öncelenmelidir. Bence hiçbir özet, yapıtın asıl atmosferini yansıtamaz. Klasik yapıtların insan ruhunu ne denli derin anlattığını keşfetmek ve yapıtın atmosferinde soluk alabilmek için internet ya da piyasa kökenli metin özetlerinden olabildiğince uzak durmak gerektiği kanısındayım.
Unutmamak gerekir ki eğitim; insana, insanı tanıma ve insan olma bilincini kazandıran evrensel bir süreçtir. Bu süreçte klasik yapıtlar yaşam boyu kişinin yanında yer alabilecek en değerli arkadaşlardandır. Kısa ve yüzeysel bir arkadaşlığın, insanın kişiliğine fazla bir şey katmadığı, onu geliştiremediği de bilinen bir gerçektir.