20 yaş altına sokağa çıkma yasağı getirildiğinden beri aklımda hep aynı cümle: Korona’da çocuk olmak ne kadar zor! Arkadaşlarınız, okulunuz, öğretmenleriniz, oyunlarınız, parklarınız, bisikletiniz, pateniniz, okul gezileriniz, birlikte şarkı söylemeleriniz, maçlar... Hepsi birden bire yok oluyor. Nedenini anlamakta zorlanıyorsunuz ve neden bu cezaya maruz kaldığınızı bilmiyorsunuz. Sokaklar birden boşalıyor, ev içindeki yaşam farklılaşıyor vs vs. Sadece bunun üzerine birkaç yazı yazılabilir. Ancak ben ‘doğum günü çocuğu’ olarak, geçen hafta sonu içimde büyümeye başlayan ‘umut’ adlı bir çocukla, ‘Korona günlerinde çocukluğa dönmek’ üzerine bir şeyler yazacağım bu hafta. Zira Süleyman Soylu istifası konusunu yeterince okuyup sıkılmış olmalısınız kanımca!
Herşey bir Whatsapp grubuyla başladı. ‘Alaybey İlokulu 1987 Fazilet Öğretmen Sınıfı’ adıyla kurulan bir grupta 33 yıldır _bazı istisnalar hariç_ birbirini neredeyse hiç görmemiş 25 insan bir araya geldi pandemi günlerinde. Herkes bir telaşla arada geçen 33 yılda ne yaptığını anlatmaya çalıştı birbirine. Geçen zaman neler eklemişti kimbilir herkese?
Uyanıyorum 100’lerce mesaj, uyumak istiyorum 100’lerce mesaj. Herkes coşkulu, herkes anılarla dolu... Yağmur nedeniyle iptal edilen 23 Nisan yürüyüşümüz, ‘politik’ nedenlerle sakıncalı bulunan yıl sonu müzikli müsameremiz, sınıftan/dersten kaçma hikayelerimiz. Meğer Alaybey sokaklarında avare gezerek evlere dönerken ne çok erik çalmışım bahçeli evlerden, ne çok ağlamışım ilkokuldan mezun oluyorum diye Arda ile Eda ile Levent ile; meğer ne çok sevmişim Hasan’ı, Atınç’ı, Mete’yi, Sibel’i, Burcu’yu, Akın’ı, Meltem’i, Naci’yi; meğer Fazilet Öğretmen bize henüz 8-10 yaşlarımızda öğretmiş dayanışmayı, paylaşmayı, sevgiyi, kardeşliği ve barış içinde yaşamayı...
Doyamıyoruz o grupta birbirimize. Yazdıkça yazıyor herkes. Boy boy çoluk çocuk fotoğraflar, evdeki kedi/köpeklerin resimleri, şerefe kaldırılan kadehler, ilerleyen saatlerde şarkılar, şarkılar, şarkılar. Büyük bir risk almıştık aslında hep birlikte. Çocukluğunu bildiğin ama geçen sürede kendisine ne kattığını bilmediğin insanlara varoluşunu anlatmak ne kadar zor olsa da karşılığında çocukluğuna dönmek olduğu için hepimiz bu riski almıştık sanırım. Yoksa Selin, ta Ekvator’dan bu gruba laf anlatmaya uğraşır mıydı hiç? Ya da Fazilet Öğretmenimiz ses kaydı bırakıp ‘Çocuklarım hepiniz çok seviyorum’ der miydi? Seda, Mert, Didem, Onur,Elif, Burak, Başar döker miydi içini tüm açıklığıyla çocukluk arkadaşlarına?
...
Pandemiye iyi yönleriyle bakmaya devam ediyorum doğum günü çocuğu coşkusu ve şımarıklığıyla.
11 Nisan gece yarısı doğmuşum bundan 44 yıl önce. Nüfus’ta 12 Nisan’dır kayıt. Ailem 11 Nisan’da, arkadaşlarım da 12 Nisan’da kutlamaya alışıktır o nedenle. Uzak diyarlardaki eş, dost, akraba, kuzen ve onların yaşadığı coğrafyaların zaman farkı nedeniyle benim doğum günü kutlamalarım birkaç güne yayılır. Bu yıl da öyle oldu ama bir farkla: 11-12 Nisan sokağa çıkma yasağı.
Bir süredir İzmir’deki gönüllü dayanışma ağları ile bazı çalışmaların içindeyim. 10 Nisan akşamı Basmane Garı’nda gelen mesajla öğrendim 2 saat sonra 48 saatliğine sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini. Eve gelene kadar ise babamın çoktan firar ettiğini görüp sinirlendim. Cep telefonunu bile almadan ertesi gün kurulacak olan ama aniden açılan Şemikler Pazarı’na koşmuştu. Haftalardır, kalp ameliyatı geçirmiş olduğu için tüm ev halkının üzerine titrediği babacığım da virüse meydan okumuş ve evin acil ihtiyaçları için koşmuştu pazara. Bakanlık detayları açıklamadan ilan edince herkes gibi o da şaşkınlık içinde davranmış, bir yandan da ‘bunlara güven olmaz, ya uzatırlarsa’ diyerek alışverişe gitmişti. Benden korkusundan olacak, hızlıca döndü eve. Birkaç sebze dışında torbada muz, kivi ve çilekle. Bu manzara karşısında ben iyice sinirlenince cevap bile vermeden ‘Haklısın’ diyerek geçiştirdi beni.
Sabah uyandığımda, yani doğum günü sabahında mutfakta annemle babamı evde yapılan bir yaş pastaya muz, kivi ve çilek yerleştirirken buldum. Gözlerim dolu dolu sarıldım ikisine de. ‘İyi ki doğdun’ lafı zor çıktı düğüm düğüm boğazlarından. Meğer, pasta alamayacakları paniğiyle öyle bir çözüm üretivermiş anneciğimle babacığım.
Markette Luppo almış insanı linç edenlere tek tek yanıt vermek istedim ama o sırada bizim Whatspp grubunda bana gönderilen mumları üflemeyi tercih ettim. 90’larındaki babaannemin araması, en küçük yeğenim Devrim’in görüntülü doğum günü şarkısı, canım kardeşim Baharcığım ve yakışıklım Deniz’imin online olarak pasta üfleme seramonimize katılması da günün diğer süprizleriydi.
Pandemide çocuk olmak zor, ama pandemide çocukluğa dönmek çok güzeldi.
Murathan Mungan’ın dizesi gibi : Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken...