Kocaman sinema perdesinin önündeki kantininden üç pipet bir cincibir gazozu alırdık. Bir külah çiğdem sonra gelsin film keyfimiz. Nereden geldi şimdi bu aklıma, mavi boyalı sinemayı duymayanız yoktur. Basmane semtindeki Yıldız Sineması, yıllar içinde birçok sinema gibi öldüren eğlence televizyonun gazabına uğrayıp kapılarını kapamışlardı. Hemen hemen hepsi halı sahaya dönüşmüştü. Büyük perdenin önünde müşteriler artık ‘Makinist Seeesssss!” nidaları yerine ‘Goooollllll’ diye haykırıyordu. Sinemanın zeminine artık duygusal bir filmi izleyen seyircinin gözyaşları değil, yaralanan bir futbolcunun akan kanı düşüyordu. Perdenin beyaz boyaları dökülmüş, seyircisini inatla beklemeye devam ediyor.
Dün bir arkadaşımla birlikte Bıçakçı Han’a gittik. Yıldız Sinemasının tüm arşivi buraya getirilip “Loca memuru yoksa lütfen zili çalınız” ismiyle bir sergi açılmış. Zaman içerisinde (1953-1988) Yıldız sineması anlatılıyor. Benim gibi sinema aşığı bir adam bir sürü 35 mm filmleri görünce kendimi kaybettim. Sergide sinema koltuğundan bilet kesilen odaya kadar her şey var. Sergide cincibir, yedigün, imbat gazozu, has meyve suyu, şişeleri de vardı. Cincibir’i görünce film aralarında boş şişesini sahnenin en arkasından öne doğru yuvarladığımız günler geldi aklıma. Yedigün portakallı gazozu kahveden babamızı çağırmak için gittiğimizde oyunun bitmesini beklerken sandalye üzerinde içerdik. Ne güzel günlerdi seksenler, doksanlar… Annelerimizin çeyiz sandıklarına benzeyen içi kopmuş film dolu ahşap kocaman bir sandık vardı. Aralarda ve film bitince makinistin yanına gidip kopmuş filmleri isterdik.
Bıçakçı Han, tarihi kervan yolu üzerinde, kervancıların konaklaması için inşa edilmiş. 1950’li yıllara kadar kente gelen ve giden malların depolanması amacıyla, bir süre de gelir düzeyi vatandaşlarımızın konakladığı bir ‘aile evi’ olarak kullanılmış. Son dönem depo olarak kullanılıyormuş. Yıldız Sineması ise önceleri yazlık sinema iken, 1953 yılında kapalı bir sinemaya dönüştürülmüş. 1957 yılında, yeniden inşa edilmiş bugünkü ismiyle kapılarını 22 Mart’ta Zeki Müren konseriyle açmıştır.
Dönem dönem ayrılmış yıllara göre film afişleri sizleri mutlu olduğunuz günlere götüreceğini düşünüyorum. Birkaç afişi buradan yazmazsam olmaz, ‘Selvi Boylum Al Yazmalım, Kara Murat, Tosun Paşa, Gırgıriye’ yabancı film afişlerinden ‘Avare’ ilginç bir hikâye ile Yıldız sinemasının arşivinde önemli bir yer tutuyor. Hepinizin bildiği Raj Kapoor’un oynadığı Avare filmi ilk defa 22 Kasım 1954’te, Yıldız Sineması’nda gösteriliyor. Üç haftada yüz elli bin kişi tarafından izlenir. Bu film sonra tüm Türkiye’yi kasıp kavurur.
Sergide gelecek film tanıtımlarının küçük küçük fotoğraflarla yapıldığı ‘gelecek program’ duyuru panosu da var. Ben bu panoları Gültepe’de Gördüren Sineması’nda bilet aldığımız gişenin önünde görürdüm. Yüksek tavanlı girişi sayesinde (Çocuk olduğum için de bana öyle gelmiş olabilir) üst taraflarda duvarlar film afişleriyle doluydu. Bıçakçı Han çok güzel restore edilmiş. İçeriye girdiğinizde görevli arkadaşlar hemen sizi karşılıyor. Özlem hanım bize eşlik etti.
Sergiyi gezerken büyük makaralara sarılı filmler haricinde daha küçük kutlar içinde filmler görünce merak ettim birkaç tanesine baktım. Üzerlerinde ‘Üç Kağıtçı fragman, Postacı fragman’ yazıyordu. İki Kemal Sunal filmi, ustayı saygıyla anıyorum.
Yıldız Sineması ve Bıçakçı Han İzmir Büyükşehir Belediyesi sayesinde tekrar hayata döndürülmüş. Bu sergi yıl sonuna kadar açık.
Sergiyi gezerken ‘Avare’ film afişini gördükten sonra kafamda ‘Awara Hoon’ müziği, dilimde bütün gün şarkının sözleri vardı. Bakalım siz hangi müziğin tınısı ve sözleriyle tüm gününüzü geçireceksiniz.