Bir resmin kalmış bende tam ortadan yırtılmış…
Sevgilimle birlikte çektirdiğimiz tüm resimleri salon masasının üstüne çıkardım. Onun olduğu bölümleri kesip çöp tenekesine atıyordum. Annem içeriye girdi.
“Ne yapıyorsun sen?” dedi.
“Zeynep’le ayrıldık. Fotoğraflarımızı kesiyorum” dedim. Güldü,
“Sonra pişman olup yapıştırmak için çöpü karıştırma” dedi. Ona hiç kulak asmadım.
Öfkeli bir şekilde itinayla yırtıyorum. Kız kardeşim yanıma geldi. Çöpe attığım fotoğrafları gösterip,
“Efe bunları çizebilir miyim?” dedi. Hiç umursamadan,
“Çiz” dedim. Kardeşim gördüğü tüm resimlere babamın bıraktığı şekilde bıyık ve sakal çiziyordu. Kız çocuğu işte, babasına hayrandı…
İhsan abi cebinden bir fotoğraf çıkardı. Bana uzatıp;
“Bak bu kızın fotoğrafını on yaşımdan beri cüzdanımda saklıyorum” dedi. Fotoğrafı aldım. Uzun uzun baktım.
“İhsan abi bu kız çocuğu kim?” dedim. Eşi Ayten ablayı gösterip
“Hayatımın kadını” dedi. İçimden ‘Biz o yaşta fotoğrafları yırtıp çöpe atıyorduk’ diye geçirdim.
Ayten abla konuşmamızı duyar duymaz konuya dâhil oldu. Şakayla karışık,
“Bakma şimdi böyle söylediğine Yusuf abisi varken ben hep ikinci sıradaydım. Varsa yoksa Yusuf Atılgan…” dedi gülerek…
İhsan abi uzaklara daldı. Ne zaman Yusuf Atılgan ismini duysa önce bir tebessüm ardından hafif bir hüzün kaplardı yüzünü ve sonra başlardı anlatmaya,
“O gün çok önemli…”
Neyse bunu Ayten ablanın ağzından anlatayım.
“İhsan beni istemeye geldi. Babam bu evliliğe pek sıcak bakmıyordu. Birbirimizi çok seviyorduk. Öyle dedik… Böyle dedik… Araya insanlar soktuk. Ben annemin ağzından girdim burnundan çıktım. Bir şekilde babamı ikna ettik. Gel zaman git zaman, istemeler, söz kesme, nişan, kına gecesi derken düğün günümüz geldi çattı. İhsan bir ara yanıma uğradı. ‘Yusuf abiyi görüp geleceğim’ dedi. Gitti. Ben hazırlıklar, koşuşturma, misafirler derken hiçbir şeyin farkında değilim, annem yanıma geldi. ‘Kızım İhsan nerede?’ dedi. Aklım başıma geldi. Hemen etrafta dolaşan arkadaşlarına sordum. Gören duyan yok. Komşular yanıma gelip ufak ufak mırıldanmaya başlayınca, kimseyi de telaşlandırmamak için soranlara hafif gülümseyerek sanki önemsiz bir şeymiş gibi ‘Birazdan gelecek, Yusuf abisini görmeye gitti.’ diyerek geçiştiriyordum. Zaman geçtikçe bende merak etmeye başladım. Babamın yüksek sesle ‘Kızım damat nerede?” diye sorması bardağı taşıran son damlaydı. Ben Kem… Küm… Zaman kazanmaya çalışırken, Üstü başı dağınık damat ve Yusuf abi içeri girdi. İhsan’ı hemen kenara çekip üstünü başını düzeltirken,
“İhsan nerelerdesin?” dedim.
“Yusuf abi ile Altay’ın maçına gittik. Maçtan geliyoruz” dedi…
O gün İhsan abi ile Yusuf Atılgan’ı uzun uzun konuştuk. Ses kaydını daha sonra çözüp kitap haline getirdim…
İhsan abi ne yazık ki kitabın basılı halini göremeden aramızdan ayrıldı. Hep Yusuf abisinin izinden gitti. Romanlar yazdı. Onları gün yüzüne çıkarttı. Yusuf Atılgan’ın yarım kalan romanı Canistan’ın devamını anlattı. Çünkü o Yusuf Atılgan için bir kardeş gibiydi. O nedenle “Aylak Adam” romanın el yazmalarını İhsan Bayram’a emanet etmişti…
İhsan Bayram ölünceye kadar hep Yusuf abisini el üstünde tuttu. Onu daha çok okura ulaştırmak ve sevdirmek için her yerde, her koşulda onu anlattı…
Mahallenin dar ara sokağında Zeynep ile karşılaştık. İkimizde önümüze bakıyorduk. Kolumu tuttu yanağımdan öptü,
“Barıştık mı?” dedi. Kafamı salladım. Pembe yanağına bir öpücük kondurdum.
“Barıştık” dedim.
Sonra eve doğru koşmaya başladım. Avazım çıktığı kadar kız kardeşime bağırıyordum.
“Sakın bıyık sakal çizme, çöpten uzak dur!”
Annem söylemişti.
Hey gidi büyük SÖZÜ hey…