Size pek duymadığınız bir Efes hikayesi anlatmak isterim.

Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde imparatorluğun artık yıkılacağı konusu özellikle 1878’de Ayatefanos Anlaşması neticesinde bunun olup olmayacağı sorusu bir kenara bırakılmış, ne zaman ve nasıl olacağı konusu batı devletlerince konuşulur olmuştu. İmparatorluk bakiyesi ne olacaktı, impatorluğun insanları, çalışkan insanları kime kalacaktı, konu bu olmuştu. Batılıların bu sebeple “hasta adam” diye nitelendirdikleri Osmanlı üzerinde bir fikirleri elbet vardı. 

Tam bu sıralarda, Almanya’da, rüyalardan ilham alan bir mezhebe üye olan Anne Catherine Emmerich adlı bir rahibenin rüyalarının konu olduğu bir kitap basılmıştı. Rüyalarında kendisine Aziz Yuhanna görünmüş, Efes’te yaşayıp, Efes’te öldüğünü, yanında ise Meryem Ana’nın olduğunu, bulundukları yerin Efes’in güneyinde bir tepelikte olduğunu söylemişti. Rüyalar genel olarak Katolik inancı hakkında kıssalar ve mutlu gelecekler içerdiği için kitap ilgi görmüştü. Kitabı okuyanlarda birisi de Julien Goyet adlı bir Katolik rahipti. Ortodoks Rusya’nın gözü olan bu topraklarda Meryem Ana’nın evinin olabileceği ihtimaline ve bunun bir Katolik rahip tarafından bulunma ihtimaline inanmıştı. 

Papaz Gouyet, sadece Emmerich’in rüyalarına dayanarak Meryem Ana’nın evini Efes’in güneyinde tam olarak 1881 yılında buldu. Bulunan taş evlerin benzerinin neredeyse bölgedeki tüm tepelerde olduğu bilgisiyle, buluş başlarda ciddiye alınmadı. Tam on sene sonra, yine aynı kaynağı kullanan iki Lazarist misyoner Papaz Poulin ve Papaz Jung, evi tekrar keşfetti. Bu kez daha çok kanıtları vardı. Bölge halkı eve “Panaya Kapulu” yani “Bakire’nin kapısı” diyorlar ve her yıl 15 Ağustos’ta orada bir ayin düzenliyorlardı. Bu bilgi Katolik kilisesi için yeterli oldu. Ortodokslar bölge halkının köylerinde en yakın tepelerde aynı ayini yaptıklarını bildiklerinden hala ciddiye almamıştı. 

5 Sene sonra, Papa 8. Leo bölgeye gelip kiliseyi kutsadı ve Meryem Ana Evi olduğunu ilan etti. Artık Osmanlının kalan bakiyesinde bir söz söylemek, hak iddia etmek için Katoliklerin güçlü bir nedeni olmuştu: tek ve biricik Meryem Ana’nın evi Küçük Asya’da Efes’teydi. 

Sonra istediklerini pek elde edemediler. Savaşlar, kanlarla geçen yıllar sonunda Efes Müslüman kaldı. Fakat bu sefer de soğuk savaş gelmişti. Sene 1950’yi gösteriyordu. Türkiye’nin NATO’da olması, NATO’nun onu komünizme karşı koruması gerekiyordu. 1950 yılında, neredeyse 2000 yıllık Hristiyanlık düşüncesinde olmayan bir şey ortaya çıktı. Meryem Ana asla ölmemiş, İsa gibi göğe yükselmişti. Buna göre kalıntılarından, kemiklerinden de söz edilemezdi. Papa 12. Pius 1951 yılında tekrar Efes’e geldi ve kiliseyi kutsayıp, kutsal mekân olarak tanıdı.

Tüm bu yazdıklarım ülke yönetimi tarafından biliniyor olmalıydı ki bundan sonra Selçuk Efes Meryem Ana Evinin işletmesinin Selçuk Belediyesine verdi. Merkezi bir yerden memurlar atanmayacak evi Selçuk belediyesi işletecek böylelikle hem küçük bir kasaba olan Efes’in insanlarına iş imkânı tanınacak hem de belediyesi gerekli imkanlara oradan yaratılan kaynakla kavuşacaktı. Ve Efes Belediyesi on yıllarca oranın bakımını yaptı. Turistlerden kazanılanı Efes halkıyla paylaştı, Efeslilerin o ihtiyaçlarını o gelirle karşıladı. 

Şimdi 2024 yılında, dünyada yeni bir savaşın ve yeni dünya düzeninin borazanları ötmekteyken yine bir planla gelindi. Meryem Ana Evinin ve otoparkının işletmesi konuyla tamamen alakasız Tarım ve Orman bakanlığına geçiyor.  Durduk yere, hiçbir görünür neden yokken, konuyla tamamen alakasız bir şekilde Orman ve Tarım bakanlığına devirin abukluğu bir yana, bu karar ilçede zincirleme sonuçlara neden olacak. 600 işçinin çalıştığı Efes belediyesinin can damarlarından biri kesilmiş olacak. Orman bakanlığı için belki de hiçbir önemi olmayan ve kazancı da bütçesi içinde bir hiç sayılabilecek yerin, tarihi olarak garip emellere sahne olmuş bir yerin yine garip bir şekilde bakanlığa geçirilmesine Efes Belediyesi ve tüm İzmirliler direnmeli. Oranın ne olduğunu, kimin için ne için önemli olduğunu çok iyi biliyoruz çünkü. Başkan Ceritoglu Sengel’in dediği gibi “Bizim olanın, bizde kalması için bir yürek olmamız gerekiyorsa İzmirliler olarak yine olacağız. Planlarını daha önce birkaç kere bozduk, yine bozacağız”