Dün oğlumun mezuniyet törenindeydim. Aslında çok sevinçli olmam gerekirken bu güne biraz hüzünlü başlamıştım. Benim de canımdan çok sevdiğim oğlum; umudumu, hayallerimi, geleceğimi bağladığım evladım; hem mezun olamayan ölü gençler ülkesinde mezun oluyordu hem de belirsiz bir geleceğe temsili olarak ilk adımını atıyordu.
Erdal Eren, Berkin Elvan, Ali İsmail Korkmaz, Deniz Gezmiş ve birçokları da mezun olacaklardı; ancak kör düzenin kan emicileri, buna izin vermemişti. Bunlar karanlığa gömülen genç beyinlerden sadece bildiklerimizdi. Hani celladın ipi boğazına acımasızca geçirmesiyle, sokakta hunharca dövülmeyle, işkenceyle… Ve her türlü vahşetle bir gencin yaşamını sona erdirmek, insanlık için ne kadar kötüyse bir de başka bir öldürme biçimi var ki biz buna yaşarken öldürme diyoruz: Bu yöntem, baskıcı yönetim biçimlerinin kendini yaşatma adına yaptıkları en kötü politikalarından biridir bana göre. Düşünmeye, üretmeye dayanmayan bir eğitim sistemini bir de çağın gerisinde kalmış siyasal bir düşünceye göre baskıyla şekillendirmek ve gençlere bunu uygulatmak da bu düzenin öldürme biçimlerinden en sinsi ve etkili yollarından biridir.
14 yıllık AKP iktidarı döneminde eleğe döndürülen; alt yapısız, geleceksiz, baskıcı eğitim sistemimiz ürünlerini vermeye başlamış ve gelecekten yana kaygılarımız günümüzde artmışken; TBMM Başkanı İsmail Kahraman ”Laiklik anayasada yer almamalı” sözünü mecliste bağıra bağıra söyledi. Gösterilecek tepkinin ne olacağını bile bile müfredat programlarından Atatürk ilke ve devrimlerini çıkartmak için AKP iktidarı paçaları sıvamışken ve biz de ne yapmalıyız, diye kara kara düşünürken bir mezuniyet töreniyle her şey değişiverdi sanki. Umut, gözlerini bir kırpıp bir kapadı o gün, hem de ülkemin üstünde hüzün, ölümlerle dört bir yana yayılmışken…
O gün, orada değerli öğretmenlerimizin gösterdiği özveri ve çabayla, minik kalpler bağıra bağıra karanlığa doğru kadar yürekten insanlıkla, kardeşlikle, Atatürk ve cumhuriyetle ilgili şiirler okuyup, şarkılar söylediler ki titreyen kalplerindeki o duyguyu hissetmek beni gururla dolu bir sevince boğdu. Tören alanında herkesin çıt çıkarmadan çocukları dinlemeleri ve her okunuştan sonra alkış tufanıyla çocukları kutlamaları, birçoğumuzun bu günlerde görmeye ihtiyaç duyduğu en güzel sahnelerden biriydi. Bize uzun zamandan beri böyle bir şey gerekti belki de. O ruhu canlandırmak… Mezun olmayan ve mezun ölüler ülkesinde nefes almayı hatırlamak.
Aman dostum, bir şiirle o ruh canlanır mı, diyeceksiniz belki de. Ancak çocuktan al haberi sözü her zaman olduğu gibi o gün orada da kendini doğruladı bence. Onlar bir akademisyen, bir milletvekili, bir öğretmen değildiler; ama o mezun olmayan ve mezun ölüler ülkesinde bizlere unutturmaya çalıştıkları o, insani duygularımızı ve değerlerimizi o kadar yürekten ve etkileyici bir şekilde bize yansıttılar ki o çocukları kocaman yüreklerinden öpmek istedim o gün.
Koyu karanlık zihniyet, ülkemin ufuklarını şimdilik kapatmış olsa da minik yürekler büyüyecek elbet bir gün. Bu bulanık denizde, şimdilik bir toz zerresi kadar küçük olsalar da insanca yaşamanın, adaletin, ileri demokrasinin, laikliğin, Atatürk’ün en büyük taraftarı olduklarını bizlere anlattılar aslında… Ve öğretmenlerimiz… Türkiye’nin laiklik ve demokrasi diplomasını veren öğretmenlerimiz… Bir heykelden cumhuriyetin intikamını almak isteyen zihniyetin karşısında, dimdik durmayı bilenleri mezun eden öğretmenlerimiz… İzmir’de o gerici zihniyetin yıktığı heykeli tekrardan inşa edecek ve o zihniyetin karşısında dimdik durarak adaleti, insanca yaşamayı, eşitliği, çağdaşlığı savunacak bireylerin de diplomasını veren öğretmenlerimiz… Daha nicelerine diploma veren öğretmenlerimiz… Gezi ruhuna sahip olanlara, o ruhun tutsaklıktan kurtulmasının mezuniyetini veren öğretmenlerimiz… Haksızlığa, baskıya, zulme karşı olmayı öğrenenleri mezun eden öğretmenlerimiz!
İşte böyle laikliğin ve demokrasinin diplomasını bizlere de vermemişler miydi geçmişte? Değerlerimizin kıymetini bilmeyi öğreten o öğretmenlerimiz; diplomasız, cahil mezunlara da tecrübe ve bilginin insanlık yararına kullanılması gerektiğini de yine öğreten aynı öğretmenlerimiz değil miydi?
Bir ülkenin düze çıkmasıyla uçuruma yuvarlanması arasında bizleri uçurumdan alabilecek ellerin sahibi bu öğretmenlerden bazıları benim de oğlumun öğretmeni. Benim o gün, o mezuniyette; minicik bir yüreğin titremesini, heyecanını, güzelliklere sımsıkı bağlanışını; dokunmadan, yürekten yüreğe bir şiirle, bir tınıyla yüreğime geçiren öğretmenler. Yok edilmeye çalışılan demokratik ve laik düzenin koruyucusu, gizli kahramanları sizler!
O gün bizi nasıl bir uçurumun ucundan aldığınızı aslında siz de biliyordunuz biz de. Mezun olamayan ve mezun ölüler ülkesinde; katillere inat bu kadar minik yüreği; laikliğe, cumhuriyete ve demokrasiye bu denli bağlı yetiştirdiğiniz için sonsuz teşekkürler!
- - - -