Uzunca bir süredir devam eden çalışmalarımız ve uzun süren bekleyiş son buldu. İz Gazete ailesi olarak biz de kendimizi yepyeni bir heyecan dalgasının içerisinde bulduk. Dolu dolu geçen ilk birkaç günden öne çıkanları bu köşeye taşımaya karar verdim.
Bu köşede haftada bir kaleme aldığım yazıların yanı sıra bundan böyle hafta içi her gün Gün Doğdu programı ile de sizlerin ekranda karşısında olacağım. Gün Doğdu’nun iki de kardeş programı mevcut. Gün Ortası’nda Nil Kahramanoğlu, Gün Sonu’nda da Beste Çelik, İzmir’in öne çıkan gelişmelerini aktaracak. Yola çıkarken gayet tutarlı bir sloganımız vardı: “Kağıtta nasılsak ekranda da öyle olacağız” demiştik. Bu üç kardeş program ve diğer programlar tam da buna hizmet ediyor olacak.
Dolu dolu devam etmekte olan ilk haftanın öne çıkanlarını hem reji odasından edindiklerim hem de ekranda edindiğim gözlemler üzerinden aktarmak istiyorum.
GÜNÜN YORUMU: İz Gazete Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Yağız Barut’un; Nil Kahramanoğlu’nun sunduğu Gün Ortası’nda gündeme ilişkin yorumları günün en merak edilen anları. Haber bülteninin ardından ertesi günün manşetine ilişkin yorumları ve katkılarının İzmirliler için kısa sürede değişmez olacağı inancındayım.
NALBANTOĞLU/ULAŞIM: İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın yanıtını merak ettiğim iki soruyu sorma fırsatı buldum. Bunlardan ilki topluma taşımaya yapılan dolaylı zam üzerineydi. 90 dakikalık aktarma süresi 120 dakikaya çıkarılsa da tarifeler zamlandı. Bu zamdan öğrencilerin ve 65 yaş üstünün ayrı tutulması sevindirici. İstanbul ve Ankara’da ikinci ve üçüncü aktarmalarda ek ücret söz konusu. Soyer’in bu konudaki yorumu özetle hayat pahalılığı oldu. Nasıl ki yerel yönetimin şehrin ulaşım sorunu ile ilgilenmek zorundaysa merkezi yönetim de ekonomiyi kontrol altında tutmak zorunda.
Tunç Soyer’in merakla yorumunu merak ettiğim bir diğer konu ise Cumhuriyet Halk Partisi Kurultayı’nda Parti Meclisi’ne giren partinin eski İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu’na ilişkin kulladığı “vefa” söylemiydi. Soyer’e “Vefa mı liyakat mi?” sorusunu yönelttiğimde yanıtı, vefa ve liyakatin iç içe olduğu oldu. Bu noktadan sonra kamuoyunun tartışması “Vefa ve liyakat iç içe midir? Olmalı mıdır?” sorusu olacak diye düşünüyorum.
SEÇKİN ÖNER: Deneme yayını sırasında dillendirdim. Tekrar söylemekte de bir sakınca görmüyorum. Azarlanmaktan hoşnut olacağınız türden bir insan Seçkin Öner. Bir öğretmen edasıyla yanımızdaydı. Böyle bir işi başarabildiysek (öğrenebildiysek) bunda en büyük pay Seçkin abiye aittir.