Merhabalar;
İz Gazete’ye yazdığım bu ilkyazının iç açıcı bir şeyler taşımasını ne kadar da isterdim. Ama nerdee...
Pablo Neruda'nın bir şiiri vardır;
"soruyorlar bana
/neden söz açmaz şiirlerin
/doğduğun ülkenin aktif volkanlarından
/sonbaharda sararan yapraklardan...
/gel de gör
/caddeler de kan revan
/ gel de gör caddelerde kan revan"
İki seçim sonrasında, aylar içerisinde ülkenin kan gölüne döndüğü bir iklimde iç açıcı ne gibi gelişmeler yaşanabilir ki!
Siyaset ülkedeki her türlü gelişmeyi belirliyor. Savaşı, barışı, ekonomiyi, ekolojiyi...
Ben bunlardan daha çok ekoloji alanı ile ilgili gelişmeleri aktarmaya çalışacağım bu köşede. Bergama köylülerinin siyanürlü altın madenine karşı mücadelesini izlemeye başladığım 2000 yılından bu yana bir gazeteci olarak kendimi konumlandırdığım alan ekoloji oldu çünkü.
Ekoloji ya da doğabilim, canlıların birbirleri ve çevreleriyle ilişkilerini inceler. Biz daha çok sermayenin halkın yaşam alanlarına yönelik saldırıları ve buna karşı verilen mücadeleler boyutunu konu edineceğiz.
Bu yazıyı yazdığım günden birgün önce akşam saatlerinde Karaburunlu yurttaşların avukatlığını yapan Cem Altıparmak aradı. Çevre ve Ekoloji Avukatları (ÇEHAV)'ın bir üyesi olan Altıparmak, Sarpıncık köyünde Rüzgar Enerji Santrali (RES) şirketinin 2 gündür arazide inşaat çalışmalarına başladığını anlattı. Biraz Karaburun'lulara, biraz Sarpıncık köyünden müvekkillerine sitemde bulundu, "iki gündür bu haberi neden vermediler" diye. Bu yazıyı yazdığım saatlerde İzmir 6. İdare Mahkemesi'ne "Acele yürütmeyi durdurma kararı" verilmesini talep eden bir dilekçeyle başvuruyordu. Altıparmak'ın dilekçesi aslında ülkemizdeki hukukun ne kadar da yıprandığının bir hukukçunun ağzından ortaya konması açısından çok önemli.
ÇED kararını iptal ettirdikleri, buna karşın bakanlığın ikinci kez ÇED olumlu belgesi verdiği RES projesine karşı yeniden dava açtıkları, mahkemenin bakanlığa bu dava için 15 günlük savunma süresi verdiği bir ortamda şirketin araziye girmesini şöyle değerlendiriyor Altıparmak; "... daha savunma süresi dolmadan, dava konusu RES proje sahası içinde inşaat faaliyetleri başlamış durumdadır. Proje sahasında yollar açılmış, türbin temelleri kazılmaya başlanmıştır. Bu faaliyetler esnasında yörede yaşayanların zeytinliğine de zarar verilmiştir"
Mahkemenin ÇED raporunu iptal eden kararındaki bir cümle bu RES'lerle ilgili o kadar çok şeyi açıklıyor ki aslında;
“Yarımadanın doğal yapısı, coğrafik konumu, projenin yer aldığı yarımadada bulunan mevcut rüzgar tribünlerinin kümülatif olarak çevre etki değerleri dikkate alındığında, yeni bir projenin daha bu alanda faaliyete geçmesinin özgün bakir alanlar içeren ve oldukça zengin bir biyoçeşitliliği barındıran yarımadada yaşayan canlıların sığınacağı başka bir yaşam alanı bırakmayacaktır”.
Yarımadanın %71'ini kapsayan RES projelerinin canlılara yaşamlarını sürdürecek, sığınacak bir alan bırakmayacağını söylüyor mahkeme. Daha ne desin!..
Mahkeme sözünü söylüyor, kararını veriyor ama hukuk siyasi iktidarın elinde, küçük sineklerin takılıp kaldıkları, büyüklerin delip geçtikleri bir örümcek ağı haline de gelebiliyor. Ya da ülkenin en yetkili ağzı çıkıp kamu görevlilerine "gerekirse koyun mevzuatı bir kenara" direktifi verebiliyor.
Laf buraya gelmişken; Karaburun Sarpıncık RES projesinin, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Bizim Çalık" diyecek kadar hısım-akraba olduğu, AKP'nin yeni Enerji Bakanı olan damadının bir dönem CEO'luğunu yaptığı Çalık Holdinge ait olduğunu da belirtelim. Arkasında bu kadar büyük siyasi bir desteği bulunan hangi projeyi durdurabilir ki hukuk? Nitekim, mahkemenin savunma için süre verdiği bir ortamda şirket "En iyi savunma saldırıdır" diye harekete geçti bile!...
Aylardır Anayasa, uluslararası yasalar, halihazırda uygulanan mevzuat, koruma altındaki türler, yarımada ekosisteminin özellikleri, sosyo ekonomik yapı ve bir sürü gerekçeyi sayfalarca alt alta yazarak hukukun uygulanmasını isteyen Cem Altıparmak'ın mahkemeye gönderdiği acele yürütmenin durdurulması dilekçesindeki sözleri bir hukukçunun umudunun sınırlarını da ortaya koyuyor;
"Acilen dava konusu işlem ile ilgili olarak, en azında keşif ve bilirkişi raporu alınması sonrasında yeniden değerlendirilecek ana kadar geçerli olacak bir yürütmenin durdurulması kararı verilmediği takdirde; artık bu davada tartışabileceğimiz hiçbir şey kalmayacaktır.
Böyle bir durumda ise, dava sonucunda haklı çıksak dahi gerçekte, onarıcı adaletten ve hukuktan yana olan umutlarımızı bu dava özelinde sonsuza kadar kaybedeceğimiz anlamına gelecektir."
RES'leri konu edindiğimiz bu ilk yazımızı umudun rüzgarlarına fısıldayalım biz yine de. Ve her şeye rağmen, güzel günlere olan özlemimizi asla kaybetmeden, mücadeleye, direnmeye devam diyerek bitirelim...