Bugün 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü. Bu yazı bir yudum suya hasret bırakılan, içindeki binlerce canlı ile yok edilen göllerimize, sazlıklarımıza, sulak alanlarımıza adanmıştır. Tüm dünyada kutlamalarla geçen bu günü biz can çekişen sulak alanlarımızı anımsama, kaybettiklerimizi de anma günü haline getirdik maalesef!..
1971 yılında İran'ın Ramsar kentinde imzalanan anlaşma ile ortaya çıkan 2 Şubat Dünya Sulak alanlar günü, aslında 1950’lerden sonra doğa koruma konusunda başlayan uluslararası faaliyetlerin bir sonucu. Bu sözleşme ile özellikle su kuşlarının uluslararası öneme sahip yaşam alanları belirlenmiş, bu alanlar Ramsar alanları olarak ilan edilerek korunmaları konusunda gerekli çalışmalara başlanmıştı. Ülkemiz bu anlaşmayı ancak 17 Mayıs 1994 tarihinde imzaladı. Gereğini yaptı mı peki? Aşağıdaki birkaç örnekte bu sorunun yanıtı var.
Son 50 yılda Marmara Denizi kadar bir sulak alanımızı kaybettik. Kaybetmeye de devam ediyoruz. Bilimin dediği, doğanın kendi dilince anlattığı gerçekler ne yazık ki her şeyi kar elde edilecek birer mal olarak gören sistemin umurunda olmuyor.
Trakya'daki bulunan dünyanın en önemli sulak alanlarından biri olarak kabul edilen İğneada Longozu nükleer santral, termik santral ve liman gibi ağır bir yıkımı beraberinde getirecek faaliyetlerle yan yana anılıyor. 2012 Yılında Ramsar korumasına alınacağı söylenen İğneada ne yazık ki aradan geçen 4 yıl içerisinde unutuldu, yok sayıldı!
Antalya'ya doğru uzanırsak Göller Yöresinin bir parçası olan kent göllerinin çoğunu kaybetti. Bugün kentin en büyük mahallelerinden birisi bir zamanlar Antalya'nın Kuş Cenneti olan Yamansaz Gölünün üzerinde yükseliyor. Yanlış politikalar sonucu kurutulan Yamansaz Gölünde su bir avuç kaldı! Yapılan araştırmalarda 51 familyaya ait 161 kuş türünün tespit edildiği göldeki kuş türlerinin çoğunluğunun da nesli tehlike altında.
Batı Anadolu’nun en büyük deltası olan Gediz Deltası da Türkiye'deki 14 Ramsar alanından birisi. Barındırdığı kuş türleri açısından dünya çapında önemli bir sulak alan Gediz Deltası yaklaşık 270 kadar kuş türünü barındırıyor. Gediz Deltası’ndaki Homa Dalyanı binlerce yılda bereketli deniz kabuklarının birikmesi sonucu oluşan bir kumsal. 2009 yılında yol iyileştirme gerekçesiyle tonlarca moloz dökülen dalyana geçtiğimiz aylarda da "suları derinleştireceğiz" diyerek iş makineleri ile girildi. İzmir Körfezi’nin tek dalyanında balık üretmek için yapıldığı dile getirilen bu çalışmalarda kuş yuvaları ezilip geçildi.
Kayseri Sultan Sazlığı da Ramsar korumasında olmasına rağmen can çekişen sulak alanlarımızdan birisi. 82 milyon metreküp suyunu kaybeden sazlıkta kontrolsüz saz kesimi, fabrika ve evsel atıklar nedeniyle oksijen seviyesi bitmek üzere. Birkaç yıl önce Kayseri de katıldığım bir toplantıda Sultansazlığı ile ilgili sunum yapan Erciyes Üniversitesi Biyoloji bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Fatih Duman'ın sözleri bugün gibi aklımda; "Yurtdışından gelen bir heyeti sulak alan diye sultan sazlığına götürdük, su kalmamıştı. Gölde atıklar nedeniyle oksijensiz kalan balıklar kalpleri patlayarak ölüyor"...
Konya Ovasındaki Meke Gölü de kurudu. Ortasındaki tepe uzaydan bakılınca nazar boncuğu gibi görüldüğü için "Dünyanın nazar boncuğu" denilen göl, yeraltı sularının aşırı çekilmesi nedeniyle tuz gölüne döndü!
Son olarak doğduğum bozkırların ender göllerinden birisi olan, adına yakılan türküleri dinleyerek büyüdüğümüz Kırşehir Seyfe Gölü ile bitirelim yazımızı. Kuş cennetiyken toz cenneti olan Seyfe Gölünü Aşık Molla Mehmet'in türküsünün sözleriyle, avcı eline düşen bir turnanın hüznüyle analım...
"Turnam ne dönersin Seyfe Gölüne / Düşme tuzağına da avcı eline"...