Pencereyi açmıştım, oh demiştim, bahar burnumun ucunda! Oysa şimdi kış; ellerim soğuk hatta pencereyi açtığımda içeri dolan bu hava tenimdeki en keskin bıçak. Ama o zaman bahardı, günlerimiz bir dostun gülüşü gibi sıcacıktı. Şunun şurasında ne kaldı ki, bahar yine gelecek! Ama o zaman başkaydı. Pencereden sonrası sesti, insandı, çocukların yere renkli tebeşirle seksek çizdiği sokaklardı. Bir de yan komşunun gün güzeli bahçesindeki nar ağacıydı.
**
Bugün türkü dinleyelim diyorum, ne dersiniz? Çok uzağa gitmeyelim, bizim buraların türküleri çalsın mesela. Geçen sene Kalan Müzik’ten çıkmış olan “Ege’ye Kalan” albümünde İzmir ve çevresine ait birbirinden güzel türküleri bulabilirsiniz. Ola ki İzmir kokulu bir türkü çeker canınız bu albümdeki türkülere kulak verin, elbet bir tanesi biraz olsun giderecektir İzmir özleminizi. “Ben zaten İzmir’deyim!” diyenler de olacak ki ne diyeyim:
Bazı şehirler içindeyken de özlenir.
Albümde bir türkü var; tarçın kokusu gibi sarıyor bütün odayı. Nida Ateş’insesinden “Karanfilin Moruna”. “Çiftleme Zeybeği” diye de biliniyor. Birkaç kez art arda dinlediğim bu türkünün peşini bin bir güçlükle bıraktıktan sonra bu yazı için seçtiğim Semra Tunç’un seslendirdiği türkünün rengine boyanıyorum bu kez:
Şu İzmir’den Çekirdeksiz Nar Gelir.
**
Son zamanlarda nar deyince aklıma hep Birhan Keskin geliyor. Yalnızca benim için mi böyle bu durum? Sanmıyorum. İçimizde dürtülen narlar ve üstümüzde beyaz gömlekler var. Bende, sende, hepimizde!‘Aşk hâli’ hep şuramızda dursun, bir de üstüne ‘yaşamak’ gibi bir derdimiz varsa uzun zamandır, işte o zaman içimizdeki nar da üstümüzdeki beyaz gömleğin lekesi de gittikçe büyüyor.
**
Yıllar yollar gibi uzuyor, aldığım her yeni gün ile bir pencere daha açıyorum dünyaya. O eski penceremde bahardı, oysa şimdi kış. Etrafa bakıyorum.Sesler, sokaklar, insanlar değişmiş. Başka sesler duyuyorum, başka sokaklarda yürüyorum, başka gözlerin içinde buluyorum suretimi. Gördüklerim hep bir “yaşamak telâşı”na denk düşüyor artık. O bahçedeki nar ağacı, sokak ortasındaki çocuklarımızın, arkadaşlarımızın ölülerine bırakıyor yerini… Bunu hepimiz görüyoruz artık.
Görüyoruz da bir serçe çabukluğuyla susup geçiyoruz tüm olan biteni.
***
Diyecek sözümüz olsun, bölüştüğümüz ekmeğin ve suyun hatırına
ve en güzel şarkıları söyleyeceğimiz baharlar
ve insanların ve hayvanların ve toprağa tutunan kökünden yaprağının üstündeki
en ince damarlarına dek bir ağacın
ve yeryüzünde iyilikten, güzellikten, yaşamdan yana ne varsa…
Biz orada olalım.
**
Kendi penceremizden sonrasını görmeye başladığımız an dert sarhoşu bir dünyayla karşı karşıya kalmak var. Kâğıt kesiği gibi sızlamak var işin ucunda. Dışarının da bir sesi var ve sesin sözü varsa bizim de duyacaklarımız ve söyleyeceklerimiz olmalı. Dert zaten sahici bir misafir, yüz yüze gelmek vaktindeyiz.
Bırakın nar çatlasın içimizde.